Şeker Portakalı'nı yıllar önce okumuştum. Ancak, çok sevdiğim kitapları aradan uzun zaman geçince tekrar okumak bana daha farklı bir haz veriyor. Bu kitap gerçekten çok başarılı. Kitabı ve yazarın hayatını okuduktan sonra bu kitabın yazarın kendi çocukluğundan çok derin izler taşıdığını, belki de pek çok olayı kendisinin yaşamış olduğunu fark etmek kolay. Vasconcelos bu kitabı 12 günde yazmış ve aslında yirmi yıldan fazla bir süre yüreğinde taşıdığını belirtmiş (bu kitap hakkında tek bir eleştiri yapılabilir: Bu çocuğun beş yaşında bu kadar farkındalığı yüksek olabilir mi?). Kitap hayal gücü çok gelişmiş oldukça zeki bir çocuğun hayatının bir kısmını anlatıyor. Çok sefillik içinde, babası işsiz ve annesi geceye kadar çalışmak ve bir sürü çocuğuna bakmak zorunda. Ama yine de mutlu bir çocuk, ne de olsa olanla yetinip mutlu olmayı bilen bir çocuk. Yeni taşındıkları evin arka bahçesindeki şeker portakalı fidanını kendi dostu yapıp onunla muhabbet eden Zeze (kahramanımız) zamanla gerçek sevgisini kendisini tek anlayan insana, Portekizli'ye verir. Sevgiyi öğrenen Zeze, zamanla acıyı da öğrenecektir ("Acı insanın birlikte ölmesi gereken şeydi.").
Kitap çok hüzünlü. Pek çok yerde gözlerim dolarak okudum. Zeze'nin saf, masum soruları bazı yerde beni gülümsetti ("Sizce, gelecek hafta büyümüş olur muyum?"). Ayrıca Zeze yaramazlığının da farkındaydı ("Vaftiz babam şeytan beni avucuna aldı mı, yaramazlık yapmaktan güzEl şey olamazdı..."). Aslında henüz beş yaşındaki Zeze, şu an pek çok ebeveynin önem vermediği bir konuya kendisi dikkat ediyordu: küçük çocuklara doğru kelimeleri öğretmek! Anne-babaların konuşmaya başlayan çocuklarına saçma sapan kelimler öğretmeleri benim hiç hoşuma gitmez. Çocuklarla tamamen düzgün ve akıcı bir dille konuşulmasından yanayım. Zeze de 3 yaşındaki kardeşi ile konuşurken telaffuzundan kendisinin de emin olmadığı kelimeleri kardeşi yanlış öğrenmesin diye seçmiyordu ("Küçük kardeşime sözcükleri yanlış öğretmemeliyim!"). Çok sevdiğim bu kitabı okumamış herkese mutlaka tavsiye ederim.
"Ağlama yavrum, dedi. Hep böyle duygulu bir çocuk olarak kalacaksın, pek çok ağlama fırsatı bulacaksın hayatta."
".....babanı mı öldüreceksin? 'Evet, yapacağım bunu. Başladım bile. Öldürmek, Buck Jones'un tabancasını alıp güm diye patlatmak değil! Hayır. Onu yüreğimde öldüreceğim, artık sevmeyerek...Ve bir gün büsbütün ölecek."
"...Yiyecek bir şeyler götürürüz. En çok ne istersin? 'Her şeyi severim. Evde yiyecek bir şey bulduğumuz zaman sevmeyi öğrendik."