Powered By Blogger

19 Eylül 2014 Cuma

Saatleri Ayarlama Enstitüsü - Ahmet Hamdi Tanpınar

Kitaba girmek (demek istediğim artık sıkılmadan okumaya başlamak) biraz zaman aldı. Genellikle klasik olarak kabul edilen kitaplarda bu süreç 15-20 sayfada tamamlanırdı ancak bu kitapta 80 sayfa okuduktan sonra içimde okumak için istek oluşabildi :). Kitap bittiğinde ise bambaşka düşüncelere sahiptim. Kitabın hakkını vermek gerekiyor, çok özgün bir konuya sahip. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın 1961 yılında yayınladığı kitap (1901 doğumlu Tanpınar kitabın yayınlanmasından 1 yıl sonra hayata veda etmiştir) muhtemelen son yüz yılın en özgün kitaplarından birisi olacaktır. Aslında bir yönüyle kitap oldukça sıradan bir konuya sahiptir: Hayri İrdal'ın kendi yaşam öyküsünü anlatması. Çevresindeki herkesten çok farklı olan ve hayata daima "negatif" pencereden bakan Hayri İrdal'ın ilginç karakteri ve anlattıkları kitabı bir noktadan sonra benim için fantastik bir hikayeye dönüştürdü. Çocukluğu Abdülhamit döneminde İstanbul Edirnekapı'da geçen Hayri İrdal yoksulluk içinde yaşayan bir ailenin saatlere meraklı oğludur. Herhangi bir işte tutunamaz ve bir muvakkithanede Nuri Efendi'nin yanında bir süre çalışır (Hayri İrdal çocukluğunu ve gençliğini anlatırken çevresindeki pek çok karakteri bize kendi bakışıyla anlatacaktır). Zamanla normal insanlar gibi evlenen ve çocuk sahibi olan Hayri İrdal bu süreçte çeşitli işlerde çalışacak en sonunda İspritizma Cemiyetinde kendine bir yer edinmeye çalışacaktır. İkinci evliliğinin akabinde silik kişiliğiyle pek çevresince itibar görmemesinden dolayı yoksulluktan bir türlü yakasını kurtaramayan kahramanımız işini kaybettikten sonra daha önce kendisine sayısız psikanaliz tedavisi uygulamış olan Doktor Ramiz aracılığıyla "velinimetim" dediği Halit Ayarcı'yla  tanışır. Halit Ayarcıyla olan karşılaştıktan sonraki hayatının tek bir özeti olabilir: Ben aslında yokum!

Kitap dört bölümden oluşmaktadır: Büyük Ümitler, Küçük Hakikatler, Sabaha Doğru ve Her Mevsimin bir Sonu Vardır. Hayatını dört bölümde tasnif eden Hayri İrdal'ın  yalanla kuşatılmış yaşamı gerçekçi davranmaya çalışmasından dolayı hep ikilemde geçse de, hayatın kendisine geç kazandırdıklarını kaybetmemek için Saatleri Ayarlama Enstitüsü'ne dört elle sarılır ve geçmiş hayatının kendisinden aldıklarını telafi etmeye çalışır. Bununal beraber, Hayri İrdal'ın gözlemleriyle Türkiye'nin Tanzimat öncesinde başlayan, Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar devam eden bir döneminin alaycı ve eleştirel anlatımı yapılır.

Ben kitabın konusunu çok farklı buldum, şimdiye kadar okuduğum hiçbir kitaba benzemiyor. Sanki bir insanmışçasına tanıtılan Mübarek (ayaklı ve yaşlı bir saat), ölümünde sonra bambaşka kurgu bir karakterde hayat bulan ve soyutlaşan Nuri Efendi ve insanları etkileme gücüyle (ki bir gün bu gücün sınırları olduğunu görecektir) Halit Ayarcı kitabın "zaman" üzerinde kurulan kurgusu içinde bütünleşiyor ve okuyucuyu içine alıyor. Size de bir yandan şu mesajı veriyor: Dürüstlük kavramı herkeste farklı olabilir! Ahmet Hamdi Tanpınar'ın mezar taşına mısrası yazılan şiirini bu romandan esinlendiğini tahmin ediyorum: Ne içindeyim zamanın, ne de büsbütün dışında...

"... Hata dene şey tashih etmek budalalığında bulunanlar için mevcuttur. Bizim için değil... Biz onun varlığını kabul ettiğimzi andan itibaren her türlü hatanın üstündeyiz. Hayır Hayri Bey, hayır, yanlış yoktur ve olamaz da. Bütün mesele bir vaziyeti iyi hazırlamaktır. Ve insana itimattır..."

12 Eylül 2014 Cuma

Henüz Vakit Varken Gülüm - Nazım Hikmet

Şiir okumayı severim ancak özellikle okumaktan hoşlandığım şairler var: Orhan Veli veya Muzaffer Tayyip Uslu gibi. Nazım Hikmet de o şairler arasındadır. Şiir kitaplarımı (sizin de fark ettiğiniz üzere) hususiyetle Yapı Kredi Yayınlarından seçiyorum zira ortalama yüz sayfada şairlerin en çok beğenilen şiirlerinin bir derlemesi yapılıyor. Böylece sıkılmadan bir şair hakkında bilgi sahibi olarak şiirlerini okuyup, başka kitaplara yönelebiliyorsunuz. Uzun bir aradan sonra yeniden Nazım Hikmet'in şiir kitabını okumak bana iyi geldi. Yeri gelmişken söylemek isterim, sanılanın aksine, Nazım Hşkmet yalnızca şair değildir, yayınlanan şiir kitaplarının ve çeşitli dergilerdeki yayınlarının yanı sıra (fıkra yazarlığı yapmıştır), sinema ile ilgilenmiş ve "Cici Berber", "Fena Yol", "Karım Beni Aldatırsa", "Milyon Avcıları" gibi filmlerin senaryolarını yazmıştır. Ayrıca "Düğün Gecesi" (1933) ve "Güneşe Doğru" (1937) filmlerini ise hem yazıp hem yönetmiştir. Dönemin politik paranoyası sebebiyle görüşlerinden dolayı zor günler geçirmiş, pratik politikadan uzak durmak, kavgasını bir devrimci şair olarak  sürdürmek eğilimine karşın, yargılamlardan kurtulamamıştır. Hayatının son yıllarını Moskova'da geçiren Nazım Hikmet'in "Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim" adlı bir romanı da bulunmaktadır.

Çok zor koşullarda geçen yaşamı kendisine ilham olmuş olmalı ki, inanılmaz üretken bir şair & yazardır. Rus fütürist sanatçılardan da etkilenerek basamaklı diye tabir ettiğimiz şiirleri de eserleri arasındadır. Genel olaral serbest konularda serbest şiirler yazmıştır. Bu şiir kitabından (belirli bir kronoloji izlendiği için) az da olsa sanatına yansıttıkları hakkında bilgi sahibi olabiliyorsunuz.

En güzel deniz:
Henüz gidilmemiş olanıdır
En güzel çocuk:
Henüz büyümedi
En güzel günlerimiz:
Henüz yaşamadıklarımız
Ve sana söylemek istediğim en güzel söz:
Henüz söylememiş olduğum sözdür.

*****************************
Bir tanem!
Son mektubunda:
"Başım sızlıyor, yüreğim sersem,!" diyorsun
"Seni asarlarsa, seni kaybedersem" diyorsun
"Yaşayamam!"
Yaşarsın karıcığım,
Kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgarda;
Yaşarsın kalbimin kızıl saçlı bacısı
En fazla bir yıl sürer
Yirminci asırlılarda ölüm acısı

4 Eylül 2014 Perşembe

Sevgi Neredeyse Tanrı Oradadır - Levi Tolstoy

Pek çok başarılı yazar/sanatçı gibi Levi Tolstoy'un da hayatının bir kısmı sıkıntılı geçmiştir. Ancak diğerlerinden ayrı olarak bu Tolstoy'un kendi seçimidir, zira kendisi toprak sahibi ve soylu bir ailenin oğlu olarak doğmuştur. Yaşadığı ruhsal bunalımlar, resmi eğitime ve Hristiyanlık inancına duyduğu güvensizlik sebebiyle sürekli hayatı sorgulamıştır. Aristokrat yaşantıyı bırakıp halkın arasına karıştıktan sonra bir tren istasyonunda sefiller gibi ölmüştür (1910). Bu kitapta toplanan hikayelerin bir kısmını da "kendini arayış" zamanlarında yazdığını tahmin ediyorum. Özelikle kitaba adını veren "Sevgi Neredeyse Tanrı Oradadır" hikayesinde İncil'den alıntılar yaparak insanın özünde gizlenmiş olan iyilik ve yardımseverlik gibi duyguları ön plana çıkarmaktadır. Eserlerin içine serpiştirilmiş küçük mucizeler ile Tanrı'nın büyüklüğü kanıtlanmaya çalışılmıştır. Tolstoy'un "Anna Karenina" romanının bazı bölümlerinde de, yardımcı karakterler bu arayışlara girerek huzuru Hristiyanlıkta bulmuştu diye anımsıyorum. Tolstoy kendi içinde sürekli bu ikilemleri yaşamış ve eserlerinde bize bu çatışmalarını eksiksiz yansıtarak dünya edebiyat tarihine giren eserler vermiştir. Tolstoy okuyarak 19. yy Rusya'sının kentli ve köylü yaşamları hakkında detaylı bilgi edinebiliyorsunuz. Özellikle Çarlık Rusya'sının yıkılmasına sebep olan Sovyet İhtilaline giden yolda halkın evrimi Tolstoy'un kendi ideolojilerini de barındırarak yaptığı gözlemlerle eserlerinde anlatılmaktadır.

Diğer eserlerindeki aristokrat karakterlerin aksine "Sevgi Neredeyse Tanrı Oradadır" hikayesinin baş kahramanı bir ayakkabı tamircisidir. Hazreti İsa'nın kendisini ziyaret etmesini beklemektedir. İncil'deki günahkar kadının (muhtemelen Magdalalı Meryem) İsa'nın ayaklarını gözyaşıyla yıkaması ve saçlarıyla kurutması hikayesinden etkilenerek ona bu şekilde hizmet ederse kendi günahlarının da affedileceğine ve ebedi huzura kavuşacağına inanmaktadır. Ancak zamanla asıl huzuru "sevgi"de bulduğunu fark edecektir.

"Ben açtım, sen bana et verdin; ben susamıştım, sen bana içecek verdin; ben bir yabancıydım ve sen beni evine aldın...Benim kardeşlerime bu kadarcık iyiliği bile yaparsan, ben onu kendime yapılmış sayarım."

Tolstoy dünya dillerine en çok tercümesi yapılan yazarlar arasındadır. Sahip olduğu uzun yaşamın birikimlerinin anlatıldığı eserlerini fırsat buldukça okumanızı tavsiye ederim. Anna Karenina'yı okumak için tıklayınız: http://mahrem-i-esrar.blogspot.com.tr/2013/01/anna-karenina-levi-tolstoy.html