Powered By Blogger

25 Nisan 2017 Salı

Eve Dönüş - Ray Bradbury

"Eve Dönüş" edebiyat dünyasında Fahrenheit 451 eseri ile tanınan Ray Bradbury'nin 1946 yılında yayınlanan sıra dışı hikayesidir. Diğer kitaplarına göre daha genç yaşlarda yazdığı bir hikaye olduğundan kanaatimce diğer kitapları kadar başarılı bir kurgusu yok ancak fantezi edebiyatı severlerinin hoşuna gideceğinden eminim. Her ne kadar kurgusu için başarılı değil demiş olsam da, kitabın yazıldığı yıl itibariyle değerlendirildiğinde çok özgün olduğu bile söylenebilir. Sanki fani insanların ön planda olduğu korku hikayelerine alternatif olarak yazılmış gibi. Kitapta hortlaklarla dolu bir evde, belli periotlarda yapılan Cadılar Bayramı toplantısı için dünyanın farklı yerlerinde yaşayan tüm hortlak ailesinin bir araya gelmesi ve bu toplanmanın evin hortlak olmayan küçük oğlu üzerindeki etkileri anlatılmaktadır. Diğerleri gibi olmayan ve dolayısıyla ailesinin diğer üyelerinin hoşlandığı şeylerden hoşlanmayan küçük Timothy, onların arasında girebilmek ve onlar gibi olabilmek için elinden gelen çabayı göstermektedir. Her ne kadar fani olsa da, ailesinin diğer üyeleri gibi ölümsüz olmadığı veya bedenden bedene atlayamadığı için kendisini çok garip ve yalnız hissetmektedir.

Bazı edebiyat eleştirmenlerine göre, Eve Dönüş'te anlatılan yalnız, mutsuz ve "diğerleri gibi olamayan" çocuk Ray Bradbury'nin kendi çocukluğunun hikayesidir. Eğer yazar kendi çocukluğunu bu şekilde metaforik anlattı ise başarılı bir gözlemci ve aynı zamanda acımasız bir eleştirmen olsa gerek. Ailesinin kendisini tüm farklılıklarına rağmen kabul etmesi ve annesinin koşulsuz sevgisine rağmen hissettiği yalnızlık duygusu muhtemelen kendisinin de farkında olduğu olumsuz bir özelliği. Bununla beraber, çizgi roman gibi resimlendirilen kitabın çizimlerini Sandman serisinden de tanıdığımız ünlü illustrator David McKean yapmış. Renklerin soluk sarı olması ve çizimlerin keskinliği hoşuma giden detaylardan. Ayrıca kitabın anlatım dili de çok şiirsel, bu kitaba ayrı bir akcılık kazandırmış. İlginizi çeken bir tür ise okumanızı tavsiye ederim.


Ray Bradbury'nin bu blogda bulunan Fahrenheit 451 kitabı hakkında:

17 Nisan 2017 Pazartesi

Baragan'ın Devedikenleri - Panait İstrati

Son zamanlarda Panait İstrati'nin (1884-1935) kitapları ile sıkça karşılaşmaya başladım. Kira Kiralina ile Mihail'den sonra, halka açık bir kütüphanede Baragan'ın Devedikeleri'ni görünce okumak için aldım. Panait İstrati bazı kitaplarını Fransızca yazdığı için bu kitap da onlardan birisi mi bilmiyorum ancak tercümesi pek iyi yapılmamıştı. Basım yılı 1991 olduğundan, kitabın üzerinde orijnal dili yazılmamış ama eğer Fransızca ise daha başarılı bir tercüme yapılabilirdi diye tahmin ediyorum. Kitap baştan aşağıya hüzün, sefalet ve açlık üzerine kurgulanan bir hikaye anlatmaktadır. Baragan'ın kıraç ve sonsuz toprakları arasında yaşayan bir çocuğun gözünden dönemin Romanya'sında kırsalda yaşayan insanların tüm sorunlarıyle yüzleşilmektedir. Sürekli Baragan'ın kısır topraklarından kaçma ve yeni yerler görmek peşinde olan çocuğun hayal ettiği hayat ile Baragan toprakları dışında kendisini bekleyen gerçek hayat hiç de birbirine benzememektedir. Bir lokma mamaligaya (Mısır unundan yapılan Romen yemeği) muhtaç insanlar, yorgun ve çaresiz köylüler, zalim kolluk kuvvetleri, acımasız boyarlar (feodal beyler) her yerdedir ve tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de doğanın acımasızlığı (krivatz rüzgarları ve devedikenleri ile kuşatılmış topraklar) ortalığı kasıp kavurmaktadır.

Kitap kırsal kesimde yaşayan insanlar bir lokma ekmeğe muhtaçken hükümetin ve boyarların refah içinde yaşamasını eleştiren Panait İstrati, bu kitabını da Romanya hükümeti tarafından öldürülen binlerce kişiye ithaf etmiştir. Panait İstrati de Cengiz Aytmatov gibi, kendi halkını ve kültürünü anlatmayı seçenlerden, tıpkı Aytmatov'un dediği gibi, her yazar bir milletin çocuğudur ve  o milletin hayatını anlatmak, eserlerini kendi milli gelenek ve törelerini kaynak alarak zenginleştirmek zorundadır.

"Ah bana çılgınlıklar anlatacak, yalan söyleyecek, ama beni biraz düşlere daldıracak, yüreklendirecek biriyle konuşmayı öyle istiyorum ki! Ve devedikenleri yalnızca düş ve ataklık, var olanı olabilecekle değiştirmeye çağrıydı; en kötüsü olsundu bu, çünkü bütün yeryüzünü sevenler için kokuşmuşluktan daha kötü bir şey olamazdı. Uçsuz bucaksız denek Baragan, bizim çocuk gözlerimize göre <bütün yeryüzü> demekti..."

10 Nisan 2017 Pazartesi

Ayaşlı ile Kiracıları - Memduh Şevket Esendal


Memduh Şevket Esendal'ın (Meşe) ilk romanı olan bu eser, hem Türk Edebiaytının hem de yazarın en önemli eserleri arasında sayılmaktadır. Kitabın dili yalın olmasına rağmen günümüz Türkçesinden baya farklı ancak Meşe'nin bu kitabı 1934 yılında yazdığı düşünülürse bunu normal karşılayabiliriz. Kitapta Cumhuriyetin ilk yıllarında, genç bir banka memurunun (o dönemde banka memurluğunun sevilen bir meslek olduğu anlaşılıyor) Ankara'da dokuz odalı bir apartman dairesinin bir odasını kiralamasının ardından yaşadıkları anlatılıyor. Apartman dairesini günümüzdeki gibi düşünmemek gerekiyor, sanki bir pansiyon ya da han gibi bir yaşayış söz konusu. Kiralayan da dahil herkesin bir odası ve kendi yaşantısı vardır fakat pek tabi olarak dönen dedikodular çerçevesinde herkes başkasının hayatına hakimdir. Odaları kiralayan Ayaşlı İbrahim Bey, pansiyonun sakinlerinden kumarcı Turan Hanım, ahlaki değerleri düşük biri olan kocası Haki Bey, cimri komşuları Şefik Bey, zayıf karakterli bir kadın olan İffet Hanım, kocası Abdülkerim, Ayaşlı'nın kızı Faika Hanım ve damadı Fuat, pansiyonun hizmetçileri Halide, Raife, Ziynet herkes ayrı bir dünyadır. Anlatıcı banka memuru mekanda yaşayan kişileri tanımaya başladıkça insanların ne kadar dedikoducu, çıkarcı, bencil, paraya düşkün ve asla göründüğü gibi olmayan kişiler olduğunu fark edecektir.

Kitabın 1989 - 1990 sezonunda TRT'de yönetmenliğini Tunca Yönder'in yaptığı bir TV dizi uyarlaması yapılmış. Benim çok küçük olduğum yıllar söz konusu olduğu için diziye dair hiçbir şey anımsamıyorum ama izleyenler beğeni ile söz etmekteler. TRT şimdi eski arşivlerini online erişime açtığı için, izlemek isteyenler için de bir fırsat doğmuş olabilir diye düşünüyorum (ben henüz TRT arşivine bakmadım). Durum öykücülüğünü seviyorsanız ya da 1930'ların Ankara'sına göz atmak isterseniz bu kitabı mutlaka tavsiye ederim. İyi okumalar!

"Doğrusu da gitmek istemiyordum. Bilmem böyle bir kırgınlığım var. Her yer bana boş ve hüzünlü geliyor. Yeryüzü bana eskimiş görünüyor, her yeri toz kaplamış. Bundan evvel özenip yazmaya başladığım bir eserin müsveddeleri de masanın üstünde tozlanıyor. Sevmek, sevilmek de boş! İnsan korkunç bir yalnızlık içindedir. Kimsenin ne düşündüğünü bilemezsiniz! Bu yalnızlığı ben her zaman duymam."

Ekte kitap hakkında güzel bir inceleme bulabilirsiniz:
http://turkoloji.cu.edu.tr/pdf/sebahattin_yum_memduh_sevket_esendal_mizah.pdf