Powered By Blogger

18 Şubat 2016 Perşembe

Baklava Dürümü - Ali Atalar

Bu yaz Gaziantep'e gittiğim bir gezide, Saklı Konak Bakır Eserleri Müzesini ziyaretim sırasında bu kitabı satın almıştım. Müze Antep Kalesi'ne yakın bir noktada, satın alınan eski bir konağın restorasyonu ile Ali Atalar (yazar) tarafından oluşturulmuş. Müzede bizzat Ali Atalar tarafından genellikle Gaziantep ve yöresinden toplanan bakır eserler sergilenmektedir (yolunuz düşerse bir uğrayın derim). Gaziantep folklorü konusunda araştırma yazıları yazan yazarın öykü kitaplarından birisi olan Baklava Dürümü, yine Gaziantep çevresinden uzaklaşmıyor. Kitapta anlatılan hikayelerin tam tarihlerini tespit edemedim ancak anlatılan bazı olaylardan aşağı yukarı bir çıkarım yapılabilmektedir. Sağ-sol çatışmalarının şiddetli olduğu bir dönemi anlatan Külhan Çıkmazı 1970'li yıllarda geçtiğini tahmin ettiğim bir olayı anlatırken, Amerikan Bezi hikayesi 1948-1951 yılları arasında yürürlüğe konulan Marshall planından söz etmektedir. Aynı şekilde portalin gazozundan bahseden Ben Ölmedim hikayesi için, bu gazoz 1964'te üretilmeye başlandığından, bu döneme ait olduğu söylenebilir.  Bu nedenle hikayelerin hepsinin yazarın gözlemlerine dayanılarak yazıldığını söylemek zor, bir kısmında duyduklarını yazıya geçirmiş olabilir. Ancak neredeyse tüm hikayelerinin ortak yönü kendisinin de belirttiği gibi "ölümle yaşam arasındaki ince çizgide tutunanların mücadelesi" olarak özetlenebilir.
 
Yazar öykülerinin yanı sıra yerli tarihi yapılarla ilgili fotoğraf sergileri ve ve Gaziantep kültürünü anlatan araştırma yazıları ile de tanınıyor. Bu kitabında toplamda on iki hikaye anlatılmaktadır, merak ediyorsanız okumanızı tavsiye ederim, zira okurken aynı zamanda Gaziantep yöresine ait bazı kelimeleri de öğreneceksiniz: Portalin gazozu, ciğer deldi (nakış modeli), kübban (pide), doğranbaç (ekmek doğranmış süt), bartış (eşik), değirme (topaç) vb.
 
"...Okuduğu kitapları sabah götürür, akşam kucağında yenileriyle gelirdi. Bu kadar kalın ve zor anlaşılan onlarca kitabı okumak zorunda kaldığı için üzlürdüm. Ama kendisi yüzündeki mimiklerle bu işten çok büyük keyif aldığını hissettirirdi."
 
Saklı Konak Bakır Eserleri Müzesi hakkında:
 

15 Şubat 2016 Pazartesi

Doktor Yazısıyla Aşk - Dikkatli/Sayar/Herken

Kitap bir psikiyatristin anıları şeklinde hazırlanmış ancak tahmin ettiğimin aksine (ya da piyasada alışık olduğumuz tarzlardan farklı olarak) psikiyatristin ilginç hastalarından derlediği hikayeler şeklinde ilerlemiyor. Kitap sürpriz bir şekilde, kitap kahramanı olan Yasemin Hanımı hem psikiyatrist hem hasta hem de meraklı bir araştırmacı yapıyor. Yasemin Hanımın asistanlık yıllarından flashback (anımsama) şeklinde anlattığı bir anısının ardından, "aşk" konusuna merak salması bir arkadaşının klinik odasında beklerden okuduğu "Aşkın Biyolojisi" dergisi ile oluyor. Aşk ile ilgili makaleleri bir araya getiren dergiyi büyük bir ilgi ile okuyan Yasemin Hanım, bir müddet sonra bu konuya derin bir merak duyduğunu fark ediyor. Bu şekilde eline geçen her türlü kaynaktan aşk ile ilgili yazılar okumaya başlıyor. Burada anlatılan aşk, tahmin ettiğiniz üzere yalnızca tensel aşktan ibaret değil: anne-baba aşkı, arkadaşlık, tensel aşk ve ruhsal aşka ve aşkın fizyolojik süreçlerine değiniliyor. Teorik bilgilerle sık sık açıklanan konular (kitap bu hususta didaktik ilerliyor, sonunda da bir kaynakça var, konuların devamını merak edenler için), kitabın kahramanı Yasemin Hanımın hayatı ile de örnekleniyor. Tabi bu süreçte kendisinin özel hayatı, çocuğuyla ve eşiyle olan ilişkisi ve geçmişinden bazı önemli olaylar hakkında da bilgi sahibi oluyoruz.

Kitabı twitter adındaki sosyal platformdan takip ettiğim bir doktor aracılığıyla öğrendim (Semih Dikkatli- yazarlardan birisidir). Takdir edersiniz ki, yayınlanmış binlerce kitap varken hasbelkader bir yerde karşılaşmadan (tanıtım veya referans olmadan) pek çok güzel kitap da gözümüzden kaçabiliyor. Fakat kısa anımsatıcı notlar almayı sevdiğim için, bu kitabı da okuyacaklar listesine eklemeyi ihmal etmedim ve internet aracılığıyla edindim (kitabevlerinde bulmanız zor olabilir). Farklı şairlerden şiirlerin ve değişik kaynaklardan bir araya getirilen kısa hap bilgilerin bir arada olduğu bu kitabı, bu konulara ilginiz varsa okumanızı tavsiye ederim.

"Bir sürü cerrahi dergisini can sıkıntısıyla inceledi ama okuyacak bir şey bulamadı. Dergileri yerine bırakırken, biraz altlarda kalmış başka birinin kapağı dikkatini çekti. Kapakta, bir kadın ve bir erkek silueti birbirine hasretle kavuşur halde resmedilmiş ve üzerine iri puntolarla "Aşkın Biyolojisi" yazılmıştı. Dergiyi eline alıp biraz daha dikkatli incelediğinde, makalelerin tamamının aşkla ilgili olduğunu, bunun özel bir aşk sayısı olduğunu fark etti."

10 Şubat 2016 Çarşamba

Yaban Koyununun İzinde - Haruki Murakami

Uzak bir coğrafya olması sebebiyle sanırım, Japon Edebiyatı konusunda çok az bilgim var, ancak o topraklarda bir hazine saklı olduğunu tahmin ediyorum. Bu nedenle ünlü Japon yazar Haruki Murakami'nin bu kitabını indirimli kitaplar reyonunda görünce hemen aldım ve yazarın kitapta gerçekten sıra dışı bir konuyu işlediğini düşünüyorum. Kitabın anlatıcısı ve ara sıra rastladığı insanlar sanki bu dünyada hiç var olmamış gibi özgün karakterler. Kitabın anlatıcısı (adını öğrenemiyoruz) bazı tesadüfler (eğer adına tesadüf derseniz) sonucu birden kendisini bir "yaban koyununun izini sürerken" bulur. Bir insan neden bir yaban koyununun izine düşer ki dediğinizi duyar gibiyim. Aslında anlatıcı da bir ara neden koyunun peşinde olduğunu kendi de anlamıyor. Daha açık konuşmak gerekirse, küçük bir işletmesi olan anlatıcımız, sigorta ile ilgili bültenlerinde kullandığı bir koyun sürüsü fotoğrafından sonra bir sürprizle karşılaşır. Japonya'da tanınan ve karanlık işler çeviren bir adamın sağ kolu kendisine ulaşarak fotoğraftaki koyunlardan özelliği olan bir tanesini "bulmak zorunda" olduğunu ifade eder. Aslında anlatıcı karakter hayata karşı çok kayıtsız ve baskılara boyun eğmeyecek bir adamdır, ancak kitapta sık sık karşımıza çıkan "iç güdü ile hareket etme" eylemi olarak açıklayabileceğimiz bir dürtü ile hareket ederek gizemli kız arkadaşının da yardımıyla bu yaban koyununun sırrını çözmeye koyulur.                 

Kitap sanki bu dünyadan birine ait değil gibi, çok yaratıcı bir zekanın ürünü kanaatimce. Bu yönüyle bana Edgar Keret'in Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şoförü'nü anımsattı ancak hayranları Murakami'nin tarzını polisiye yazarı Raymond Chandler'e benzetmiş. Ben henüz Raymond Chandler'i okumadım ancak Murakami için izlenimim olumlu yönde (diğer kitapları daha çok seviliyor bu arada). Kitabın sürrealist yönleri ve gerçek ile sanrıları iç içe vermesi, fantastik unsurları seven birisi olarak beni etkiledi açıkçası. Post-modern bir dedektiflik kitabı okumak isterseniz, bu kitaba da bir şans verin derim.

Bu arada kendimle ilgili bir paylaşımda bulunacağım; Rus Klasiklerinden sonra bende kitabın çevirisi orijinal dilinden yapılırsa okumak yönünde bir davranış gelişti. Bu nedenle bazen kitapların ilk sayfasına bakıyorum hangi dilden çevrilmiş diye. Bu kitapta herhangi bir açıklama yapılmamıştı, yine de aldım. Bazı diyalogları anlamlandıramasam da, kitabı genel itibariyle beğendim (konusu ilginçti, burada Murakami'ye teşekkür etmek gerek). Sonradan öğrendim ki, çeviri Fransızcadan yapılmış, Japonca'dan yapılmış bir çevirisini bulabilir miyiz bilmiyorum ancak bulursanız bence o kitabı alın. Zira bu kitapta bulunan "yeşil fasulye" salatasının aslında "tofu" ve tuzlu köpek adındaki içkinin "Salty Dog" olduğunu tespit ettim ki, bence buraya çevirmen not düşebilirdi. En çok yadırgadığım kelime "belleten"di. Pek çok yerde Belleten olarak kullanılan kelimenin aslında "Bulletin" olduğunu fark ettim; Türkçede bildiri/ilan/bülten gibi daha yaygın bir kullanımı olan kelime tercih edilse, benim okuyucu olarak daha az dikkatim dağılırdı diye tahmin ediyorum.

"Öte yandan da, aynı zamanda, rastlantı dite bir şeyin varlığını yadsıyabilir, bilmezden gelebiliriz. Olan olmuştur, olacak olan da besbelli olacaktır, işte böyle, sürüp gidebilir. Başka bir deyimle, arkamızdaki "her şey" ile önümüzdeki "sıfır" arasında sıkıştırılmış olduğumuzdan, bizimkisi, içinde ne rastlantıya ne olanağa yer verilen, geçici bir varoluştur."