Sivas'ın aşıklarıyla ünlü ilçesi Şarkışla'dan bir aşığın akılda kalan şekilde derlenmiş şiirleri ve kısaca hayatının yazıldığı bir eser "Şarkışlalı Aşık Serdari". Doğum tarihi tespit edildiği kadarıyla 1834 olan ve asıl adı "Hacı" Aşık Serdari, çocukluğunda geçirdiği bir rahatsızlık sonucu kolunun birini kaybedinde yaşadığı bölgede "Çolak Hacı" olarak tanınır olmuş. Tahmin edeceğiniz üzere "Aşık Serdari" kendisinin şiirlerinde kullandığı mahlastır ve bir rivayete göre, aşık atışmalarında çevresindeki aşıkları sürekli alt ettiği için, kendisine komutan anlamına gelen Serdari mahlası uygun görülmüştür. Dönemin şartları gereği okula gidemeyen ve okuma yazma öğrenemeyen Aşık Serdari şiirlerini söyledikten sonra unutmamak için ara sıra yapılan arkadaş toplantılarında okurmuş. Hayatı tam olarak bilinemese de, iki evlilik yaptığı ve ondan fazla çocuk sahibi olduğu söylenenler arasındır (çocuk ölümlerinin fazla olduğu bir dönem olduğunu düşünürsek, kaçının hayatta kaldığını söylemek zor). Bu kitapta Aşık Serdari'den derlenen şiirler ve insanların hatırlarında kaldığı kadarıyla şiirlerin bazılarının hikayeleri anlatılmıştır (örneği aşık olduğu kadınlara yazdıkları, fakirliğini anlattığı, doluda kaybettiği bostanına yazdığı kaçırdığı kızın babasına yazdığı şiirler gibi). Dikkatimi çeken bir husus bazı şiirlerde Aşık Serdari mahlasının olmamasıydı, ama muhtemelen bunun sebebi, kendisinin bu mahlası ün kazandıktan sonra kullanmaya başlamasıdır. Tabi sözlü geleneğin bir sonucu olarak, söyleyeni unutulan birkaç şiir de kendisine atfedilmiş olabilir.
Kitap çok detaylı hazırlanmış veya akademik olarak çalışılmış bir eser değil, ama Türk Halk Edebiyatının bir parçası olan ozanların unutulmaya yüz tutan geleneğini anımsatması açısında benim nezdimde değerli bir eser. Önceden beri, halk edebiyatı geleneklerini ve özellikle saz şairlerinin gündelik yaşama dair söyledikleri ezgili şirileri çok severim; yeri gelmişken Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun "Türküler Dolusu" şiirinin bir kısmını yazmak isterim: "...Şairim/Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası/Ayak seslerinden tanıırm/Ne zaman bir köy türküsü duysam/Şairliğimdem utanırım..."
Dünyada murad almayan,
Arayıp eşin bulmayan,
Kendi kadrini bilmeyen,
Elin kadrini ne bilsin?
Sinemi vurdum kamaya,
Felek ahımı komaya,
Alışmış pancar yemeğe
Narın kadrini ne bilsin?
Gurbete çıkmayan yiğit,
Karın kadrini ne bilsin,
Göz ağrısı bilmeyenler
Körün kadrini ne bilsin?
Kitap çok detaylı hazırlanmış veya akademik olarak çalışılmış bir eser değil, ama Türk Halk Edebiyatının bir parçası olan ozanların unutulmaya yüz tutan geleneğini anımsatması açısında benim nezdimde değerli bir eser. Önceden beri, halk edebiyatı geleneklerini ve özellikle saz şairlerinin gündelik yaşama dair söyledikleri ezgili şirileri çok severim; yeri gelmişken Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun "Türküler Dolusu" şiirinin bir kısmını yazmak isterim: "...Şairim/Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası/Ayak seslerinden tanıırm/Ne zaman bir köy türküsü duysam/Şairliğimdem utanırım..."
Dünyada murad almayan,
Arayıp eşin bulmayan,
Kendi kadrini bilmeyen,
Elin kadrini ne bilsin?
Sinemi vurdum kamaya,
Felek ahımı komaya,
Alışmış pancar yemeğe
Narın kadrini ne bilsin?
Gurbete çıkmayan yiğit,
Karın kadrini ne bilsin,
Göz ağrısı bilmeyenler
Körün kadrini ne bilsin?