Kitabı ilk yayınlandığı günden itibaren okumak istiyordum, bu hafta sonuna kısmetmiş :). Aslında daha önce başladım ancak hafta sonu bol bol vakit ayırarak bitirdim. Uzun bir kitap olmasına rağmen (457 sayfa) akıcı olduğu için kolay okunuyor olması nedeniyle birkaç günde bitirilebiliyor. Kitap, gençliklerinin en güzel dönemlerini bir arada geçiren bir grup arkadaşın ülkelerinde (Maalouf kesinlikle ülke adı kullanmıyor ama Lübnan'ı anlattığı rahatça anlaşılıyor) yaşanan iç savaştan sonra farklı yerlere dağılmalarını ve yıllar sonra bir arkadaşlarının cenazesi dolayısıyla tekrar ülkelerine dönmeleriyle başlayan on altı günlük yüzleşme anlarını anlatıyor. Ancak burada bir yanlış yönlendirme var kanaatimce: Kitap aslında ana karakterin, yani Adam'ın hem kendisiyle hem de geçmişiyle yüzleşmesinin romanı. Üniversite yıllarında ülkeyi terk ederek Fransa'ya giden ve yaklaşık otuz yıl ülkesine hiç dönmeyen Adam'ın gençlik arkadaşının cenazesi dolayısıyla ülkesine dönmesi sonucu hissettikleri, ülkeyi terk etmeyi tercih etmeyen arkadaşlarıyla konuşmaları ve Adam'ın gayreti sonucu dünyanın dört bir tarafından gelen diğer arkadaşları ile yaşadıkları, hikayenin temelidir diyebiliriz. Doğu'nun İncisi Lübnan'ın (adı yazılmasa da) yaşadığı savaş sebebiyle sahip olduğu kültürel zenginliği kaybetmesinin ve ülkeyi terk eden insanlarının özlemlerinin ve kırgınlıklarının güzel bir güncesi veriliyor. Kitapta anlatılan kimi karakterleri ve fikirleri eleştirsem de, Maalouf'un zaten amacının farklı düşünen insanları bir araya getirerek bir mesaj vermek olduğunu düşünüyorum: Kaba kuvvetle ilişkiye maruz bırakılan her şey alçalır. Darbeyi indiren de darbeyi yiyen de aynı kirlenmeyi yaşar.
Adam karakterinin akademisyen olması dolayısıyla sık sık karşımıza çıkan günlüklerinde paylaşılan genel kültür bilgileri ve Doğu'nun etnik ve dini savaşlarına yapılan yorumlar kitabı başarılı kılan önemli detaylardan. Bu yönüyle bu karakteri Amin Maalouf'un kendisiyle de özdeşleştirdim açıkçası. Kitap içeriği ne kadar dolu ve etkileyici ise de, sonu o kadar hüsrandı. Tanios Kayası dışında ilk defa bir kitabının sonu beni biraz hayal kırıklığına uğrattı, sanki toparlayamamış da çalakalem ortaya bırakılmış gibi. Yine de Maalouf okumaya devam etmeyeceğim anlamına gelmez bu :).
Yenikler her zaman kendilerini masum kurbanlar olarak göstermek eğilimindedirler. Ama bu gerçeğe tam uymaz, hiç de masum değildirler. Yenildikleri için suçludurlar. Kendi halklarına, kendi medeniyetlerine karşı suçludurlar. Sadece yöneticilerden değil, benden, senden, hepimizden bahsediyorum. Bugün tarihin mağluplarıysak, hem kendi gözümüzde hem de tüm dünyanın gözünde aşağılanmış durumdaysak, bu sadece başkalarının değil, öncelikle bizim suçumuzdur.
Adam karakterinin akademisyen olması dolayısıyla sık sık karşımıza çıkan günlüklerinde paylaşılan genel kültür bilgileri ve Doğu'nun etnik ve dini savaşlarına yapılan yorumlar kitabı başarılı kılan önemli detaylardan. Bu yönüyle bu karakteri Amin Maalouf'un kendisiyle de özdeşleştirdim açıkçası. Kitap içeriği ne kadar dolu ve etkileyici ise de, sonu o kadar hüsrandı. Tanios Kayası dışında ilk defa bir kitabının sonu beni biraz hayal kırıklığına uğrattı, sanki toparlayamamış da çalakalem ortaya bırakılmış gibi. Yine de Maalouf okumaya devam etmeyeceğim anlamına gelmez bu :).
Yenikler her zaman kendilerini masum kurbanlar olarak göstermek eğilimindedirler. Ama bu gerçeğe tam uymaz, hiç de masum değildirler. Yenildikleri için suçludurlar. Kendi halklarına, kendi medeniyetlerine karşı suçludurlar. Sadece yöneticilerden değil, benden, senden, hepimizden bahsediyorum. Bugün tarihin mağluplarıysak, hem kendi gözümüzde hem de tüm dünyanın gözünde aşağılanmış durumdaysak, bu sadece başkalarının değil, öncelikle bizim suçumuzdur.