Yazarın da dediği gibi, hem öfkeli hem de alaycı bir kitap var karşınızda! Sema Kaygusuz okuyan herkesin rahatça tespit edebileceği üzere bir motelde yaşananlar üzerinden bir ülkeyi anlatıyor. Ancak bir husus gerçekten sorgu gerektiriyor: Hangi ülke? Yaşayanlar ve anlatıcı Türk diye anlatılan ülkenin Türkiye olması bile tartışılabilir zira yazarınn da dediği gibi, hiçbir kara parçası gerçek anlamda bir kültür oluşturmaya yetmeyecektir, yani dünya yalnızca "kendi ülkemizden ibaret" değildir. Kaldı ki, lokasyon bile bunu kanıtlar nitelikte: Mavi Kumru Moteli. Motelin benzerlerinden ne farkı var ne de artısı, yalnızca içinde yaşayan tatilcilerle bir varlık ifade ediyor. Tatilciler ise yaşadıkları bireysel huzursuzlukları değişen "koku" üzerinden tüm motele yansıtarak toplumsal kırılma noktaları hakkında bir fikir veriyor okuyucuya (her birinin profili yan yana gelince bir ülke tablosu oluşturuyor aslında). Olaylar tatilcilerden birinin, Turgay'ın gecenin bir yarısı tüm sıkıntısını üzerinden atmak istercesine denize işemesiyle başlıyor. Okey oynayan hanımların bu olaya tanık olup, içlerinden birinin olayı büyütmesinin ardından, bu "çiş hadisesi" boyut değiştiriyor. Turgay'ın yarattığı dalganın bazı kişilerce bir tepki yöntemi olarak görülmesi sonucu, faili meçhul çiş hadiseleri görülmeye başlanıyor (çarşaflara, havlulara, minderlere çiş yapan kişi veya kişiler). İlk bakışta yaşananlar oldukça basit olaylar, ancak bu hadisenin görünmeyen tarafında toplumun farklı kesimlerini temsil eden kişiler var. Herkesin bir yorumu ve tespiti var ama bir soruya cevap yok: Herkes ne kadar temiz acaba?
Kitap anlaşılır bir dille ve heyecanlı ilerliyor, ancak yazarın hangi sembole hangi anlamı yüklediğinin tespiti o kadar kolay değil (belki de ben abartmışımdır). Ancak benim küçük bir eleştirim artık bu konulardan biraz sıkılmış olmam Bu kitabın iyi bir kitap olduğu gerçeğini değiştirmiyor, okunmasını da tavsiye ediyorum (ayrıca yeni kelimeler de öğreniyorsunuz: ışgın, ufunet, kolyoz, kalvados vb). Ben sadece yaşananların ve bu ülkenin travmatik geçmişinin sürekli karşımıza çıkarılmasından kendi adıma rahatsız olmaya başladım, ya da kitapta her yerde karşıma çıkan "sidik kokusu"dur bu düşüncemin sebebi (kitap bu yönüyle bana Sineklerin Tanrısı'nı anımsattı). Bu arada kitaptaki reçetelerden birisine ülke olarak ihtiyacımız var gibi:
"Her gün ağzına bir karanfil tanesi koysa, kahvaltıdan sonra mesela, şu Serpil Hanımın önce kanı temizlenir sonra niyeti. Eski Çin İmparatorluğu'nda diplomatik münasebetler sırasında devlet adamları dillerinin altına karanfil tanesi koyar; karanfilin soğutucu tesiriyle konuşurlarmış... Sabah çayına veya sıcak suya atılan tek bir karanfilin fesatlığa nasıl iyi geldiğini idrak edebilmek çok önemli."
Kitap anlaşılır bir dille ve heyecanlı ilerliyor, ancak yazarın hangi sembole hangi anlamı yüklediğinin tespiti o kadar kolay değil (belki de ben abartmışımdır). Ancak benim küçük bir eleştirim artık bu konulardan biraz sıkılmış olmam Bu kitabın iyi bir kitap olduğu gerçeğini değiştirmiyor, okunmasını da tavsiye ediyorum (ayrıca yeni kelimeler de öğreniyorsunuz: ışgın, ufunet, kolyoz, kalvados vb). Ben sadece yaşananların ve bu ülkenin travmatik geçmişinin sürekli karşımıza çıkarılmasından kendi adıma rahatsız olmaya başladım, ya da kitapta her yerde karşıma çıkan "sidik kokusu"dur bu düşüncemin sebebi (kitap bu yönüyle bana Sineklerin Tanrısı'nı anımsattı). Bu arada kitaptaki reçetelerden birisine ülke olarak ihtiyacımız var gibi:
"Her gün ağzına bir karanfil tanesi koysa, kahvaltıdan sonra mesela, şu Serpil Hanımın önce kanı temizlenir sonra niyeti. Eski Çin İmparatorluğu'nda diplomatik münasebetler sırasında devlet adamları dillerinin altına karanfil tanesi koyar; karanfilin soğutucu tesiriyle konuşurlarmış... Sabah çayına veya sıcak suya atılan tek bir karanfilin fesatlığa nasıl iyi geldiğini idrak edebilmek çok önemli."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoşgeldiniz :) Yorumlarınız benim için bir kazançtır.