Powered By Blogger

27 Eylül 2013 Cuma

Masal Masal İçinde - Ahmet Ümit

Polisiye kitaplarına alıştığımız Ahmet Ümit'den bir masal kitabı mı? Bu aralar hem kolay okunur kitaplar tercih etmek istemem hem de masala olan özel ilgim sebebiyle, yazmayı istediğim kitabı buldum: Masal Masal İçinde. Adından da anlaşılacağı üzere, kitapta bir yerden başlayan ancak içi içe örülmüş altı adet masal bulunmakta. Bu masalları Ahmet Ümit'in annesine yıllar yıllar önce bir masalcı anlatmış (o zamanlar çocuklara masal anlatan masalcılar varmış) ve Ahmet Ümit de annesinden dinlediği bu masalların "güzeliğindeki giz, çarpıcı kurguları ve içeriğindeki yoğun anlam" dan çok etkilenerek büyük bir keyifle yazıya dökmüş: "İnsanoğlunun kişiliğindeki temel özellikleri öylesine gerçekçi bir biçimde gözler önüne seriyordu ki, bu anlatım karşısında hayranlık duymamak olanaksızdı." Biz büyüklerin masallardan da bazı dersler alabileceğine inananlardanım. Ayrıca masal okumak bana çok keyifli gelir, yepyeni bir fantastik dünyaya girmişsiniz gibi. Kitap, övünmeyi pek seven iyi yürekli bir padişahın vezirinin uyarısıyla halkın içine karışmasıyla başlıyor ve padişahın karşılaştığı birbirinden ilginç anlatacak hikayeleri olan insanların anlatılarıyla devam ediyor (şapkacının anlattıkları, müezzinin anlattıkları, dem,ircinin anlattıkları, kuyumcunun anlattıkları ve köradamın anlattıkları). Herkesin kendi hikayesi merak uyandırıyor ve her hikayeden alınacak çok ders var. Bu aralar bu masal olayına taktım, hadi hayırlısı :) Masal severler, umarım yakında görüşeceğiz, iyi okumalar!

24 Eylül 2013 Salı

Yakın - Oruç Aruoba

Hala kendimi kitaplar konusunda toplayabilmiş değilim. Yine uzun süre bir şeye odaklanamıyorum. Ne oldu sıkıldım mı acaba? :) Bu nedenle yine bir şiir kitabı, yeni bir şiir kitabı. Şairlerin şiirlerini bir resim tablosu gibi incelemek hoşuma gidiyor. Okuduğum şiirlerinden yola çıkarak o şairi bir ressamla özdeşleştirmek... Oruç Aruoba aslında bir Picasso olabilirdi resim yapsaydı. O derece anlaşılmaz :). Aslında bu durumun sebebi kanaatimce Oruç Aruoba'nın bir felsefeci olması. Kitap üç bölümden oluşuyor: yakın - ateş yakana kılavuz - kut arayana kılavuz. Kitabın muhtelif yerlerinde bazı felsefik yazılar var ki, beni benden aldı: "Ateş, yakabileceği her şeyi yakana dek yanar - ancak o zaman söner..." Kut arayana kılavuz bölümü çok ilginç gerçekten. Ateş gibi değil, Kut'a herkes farklı bir anlam yükleyebilir: "Kut hiç eksik kalmasın istediğindir - hiç eksik olmasın istediğin...". "Kut, birden, şaşırarak bulduğun, ve nereye - ne yerine- koyacağını bilemediğindir - incecik, ışıltılı bir tel saç gibi...". "Kut, bir şey söyleyemediğindir - işte: seni susturan...". ve buna ilişkin olarak yazılan en güzel (benim aklımda beliren kut) hakkındaki şiir: "Kut aramaktan vazgeçmediğindir - beklemekten vazgeçmediğin - kut bulamadıkça aradığındır - gelmedikçe beklediğin."

"İsteyerek ölen kişi ile istemeden ölen insan
arasında, temelden, köten bir fark vardır
İlki her şeyin ötesine geçmiş olmakla huzurludur
ötekiyse, hiçbir şeyi çözememiş olmakla, huzursuz
'bitmeyen sükunlu gece' ile 'kabir azabı'
arasındaki fark da bu farkta yatsa gerek..."

12 Eylül 2013 Perşembe

Dokuza Kadar On - Özdemir Asaf

Bir arkadaşım çok okurdu Özdemir Asaf'ın şiirlerini ve hep tavsiye ederdi. Hep aklımdan geçerdi ancak yıllarca hiç fırsat bulup herhangi bir kitabını okuyamadım. Bu sevimli kitap bana hediye edilince bir yerden başladım :). Özdemir Asaf ara ara bir yerlerde karşılaşıp okuduğum şiirlerinden, basit anlatımından (her zaman o kadar basit değilmiş yeni anladım) hep bir modern dönem şairi gibi gelirdi bana. Cumhuriyet dönemi şairi olmasına rağmen lisede okuduğumuz edebiyat derslerinde neden hiç bahsedilmedi acaba? Sanırım bir gruba angaje olmadığı için. Gerçekten şiirlerinde çok farklı bir hava var, yeni bir tarz deneyen bir ressam gibi (Salvador Dali :)). Şiir okumayı sevenler için "Dokuza Kadar On" iyi bir seçim. Şiirlerin bazılarını anlamakta çok zorlansam da, genel olarak akıcı ve bazı yerlerde gülümseten sevgi ve aşkın hakim olduğu yer yer karamsarlaşan kısa şiirlerden oluşuyor kitap. Kitabın önsözünde Doğan Hızlan'ın bir cümlesi kısa ve öz bir açıklama kanaatimce: "Eğer şiir aza indirgeme sanatı ise, bunun en iyi örnekleri Özdemir Asaf'ın şiirleridir. Sanırım 'kendine özgü' sözü, onda en derin anlamını, açıklamasını bulur." Bazı şiirlerini bir yerlerde -özellikle son zamanlarda sosyal medyadaki paylaşımlarda- bir şekilde okumuş olsak da, fikir edinmek adına bu kitabından bazı şiirlerini paylaşmak isterim:
 
"Yaşamak değil / Beni bu telaş öldürecek."
 
"Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu / Birinciliği beyaza verdiler."
 
"Bir kelimeye / Bin anlam yüklediğim zaman / Sana sesleneceğim."
 
Dokuza Kadar On:
 
"Önce hepsini yazdım, sonra hepsini çizdim,
Yazıp çizdiklerimden çıktı bir kara resim,
Baktım, orada bir bir duruyor sevdiklerim.
 
Bakıyorlar ardından, yazıp çizdiklerimin,
O, yazarken ya da çizerken bilmediğim ..
Bilmeden yazdıklarım, bilmeden çizdiklerim.
 
Beni çizdi sonunda, yazıp da çizdiklerim.
Bana gülüyor şimdi yitip yitirdiklerim..
Çizilmemiş olanlar, yazmayıp bildiklerim.
 
Ah 'bilip ettiklerim, bilmeyip ettiklerim.'"

4 Eylül 2013 Çarşamba

Deli Dolu Bir Yaz - Toni Blake

Neden "her çantada olması gereken bir kitap" olduğunu inanın anlayamadım. Kitap okuyucusuna bir kadının fantezi dünyasını tanımak dışında herhangi bir katkıda bulunmuyor. Geçtiğimiz yazın anısında kitabın adından etkilenerek okumak istedim ancak vaktiniz değerliyse, boşuna zaman kaybetmenize gerek yok :). Kitapta olaylar öğretmenlik yapan Jenny Tolliver'ın eşinin kendisini aldatması sonucu doğup büyüdüğü kasabaya geri dönmesiyle  başlar (Destiny Kasabası). Kasabada polis şefinin kızı olan Jenny, çocukluk arkadaşları ve eski tanıdıkları ile eski kocasının sebep olduğu tavmayı atlatmaya çalışır (bir nevi aşağılık kompleksi). Bir gün teleskopla yıldızları izlemek için uygun bir yer ararken ilk gençlik yıllarından tanıdığı ve daha sonra izini kasabalıya kaybettiren Mick Brody ile karşılaşır. Çok iyi bir karşılaşma yaşadıkları söylenemez ancak yaşadıkları cinsel çekime her ikisi de karşı koyamaz. Aslında burada iki tür yorum yapılabilir: 1. Mick'in hayatında uzun süredir kadın yoktur ve Jenny ise kocası tarafından neredeyse tamamen cinsel sebeplerden terk edilmiştir (ki bu içinde bulundukları duruma daha uygun). 2. İlk gençlik yıllarından bu yana bu çift birbirlerinden hoşlanmaktadır, son karşılaşmalarında artık şartlar uygundur. İkinci yorumun pek geçerliliği yok aslında, zira şartlar uygun değil: Jenny'nin babası polis şefi ve Mick'in aniden ortaya çıkmasının arkasına saklanan kanun dışı bir sır var.
 
Kitabı ilk okumaya başladığımda, yazarın bir erkek olduğunu düşünmüştüm ancak okumaya devam ettikçe böyle bir kitabın yalnızca bir kadın tarafından yazılabileceğinden neredeyse emin oldum (Kaldı ki öyleymiş). Kitapta bol bol seksle ilgili bölümler vardı ve her şeyin ardındaki "duygusallık" arayışı, "tam olarak ne istediğimi bilmiyorum" mesajları ve yaşanılan gel-git'ler ancak orta yaşın üzerinde bir kadının kaleminden çıkabilirdi. Biraz sınıflandırmış gibi oldum, kusura bakmayın ama New York kadınlarının "cinsel fantezilerini hikayeleştirme" akımından artık sıkılmaya başladım. Ve inanır mısınız bu ayrıca Destiny adında bir serinin ilk kitabıymış, şaşırdınız değil mi?
 
"Jenny Tolliver hayatının her döneminde iyi bir kız olmuştu ama bu ona hiçbir şey kazandırmamıştı. İşte şimdi de ilk aşkıyla yaptığı evlilik, adi bir aldatma hikayesiyle sona ermişti. Destiny, doğup büyüdüğü, göl kıyısındaki o mükemmel kasaba ona kucak açabilirdi. Orada, aklındaki bütün soruların cevaplarını aramaya başlayacak ve kendine yeni bir yol çizmeye çalışacaktı."