Duman Otel yine tavsiye üzerine alıp okuduğum kitaplardan. Henüz karşılaşmadığımız yazarlar arasında okuyunca çok farklı bulup beğeneceğiniz cevherler var, Bülent Çallı da bunlardan birisi. Yazarın ilk kitabı olan Simsiyah'ı henüz okumadım ama söylenenlere göre ikinci romanı olan Duman Otel ilk kitabına bazı göndermeler yapmaktadır. Çallı'nın Sultanahmet ve eski İstanbul dediğimiz semtlerdeki sokak, apartman, deniz kenarı vb. mekanları detaylı şekilde anlatması her iki romanının da ortak özelliği olarak belirtiliyor, bununla beraber detaylandırılan eski semtler de okuyucuda ayrıca bir merak uyandırmış. Aslına bakarsanız Duman Oteli'nin hikayesi de merak uyandırıcı, bazı yerlerde neyin gerçek neyin akıl oyunu olduğunu tam kavrayamasanız da yavaş yavaş açılan ve açıldıkça daha da merak ettiren bir kurgusu var. Kitapta olaylar Sultanahmet'te bir otelde gece resepsiyonisti olan Emin'in anlatılarıyla başlıyor. Daha ilk andan itibaren Emin'de normal olmayan bir şeyler hissedilmeye başlanıyor. Bir gece patronu oteli arayıp kayıt alınmadan bir akrabasının otele yerleştirilmesini talep ediyor. Emin bu kadını otele yerleştirip İstanbul'a kocasını aramaya geldiğini öğreniyor ve hoşlandığı bu kadına bu arayışında yardımcı olmayı teklif ediyor. Emin kadının kayıp kocasını ararken aslında asıl aradığı şeyin "hakikat" olduğunu fark etmek de uzun sürmüyor. Geçmiş ile şimdiki zaman arasında sıkışan hikaye bir sarmal gibi dönüp duruyor. Geriye tek bir soru kalıyor: Dünyada kötülük vardır, ama neden vardır?
Kitaptaki olaylar otel lobisi ve gece karanlığı ile birleşince ortaya insanı huzursuz eden bir hikaye çıkmış yine de gizemli karanlığına rağmen hikayeyi sevdim. İlk anda kitabın bir otel lobisinde resepsiyonistin anlatımıyla başlamasıyla Anayurt Oteli'ni anımsadım, yazarın hemen sonrasında bu romana da selam göndermesi ayrıca hoşuma gitti. Birkaç yerde bazı ontolojik tartışmalar & çıkarımlar olması da yazar hakkında "felsefeci" kimliğine sahip olup olmadığını düşündürdü. Akabinde yazar Bülent Çallı'nın bir ropörtajında İstanbul Üniversitesi Felsefe bölümü öğrencisi olduğunu okuyunca hikayedeki tartışmaları benim için biraz daha anlam kazandı. Kitabın ana karakteri Emin ile birlikte gerçeğin peşinden gitmek beni heyecanlandırdı, okumanızı tavsiye ederim.
"Kadın, siyah saçlarıyla aynı renkte bir atkının süslediği narin boynunu eğmiş, her parçası sağlam ve eksiksiz bir Venüs heykeli gibi karşımda duruyor. Ona baktığımda, oteldeki bütün ışıklar silikleşiyor, sönüyor sanki. Tam altında durduğu spot lambası adeta bir tek ona yöneliyor. Zavallı lobimiz hemen değişiyor görkemli, kırmızı bir müzeye benzemeye başlıyor. Kadın sanki otelin kayıp olan eski bir parçasıymış gibi oteli tamamlıyor..."
Kitaptaki olaylar otel lobisi ve gece karanlığı ile birleşince ortaya insanı huzursuz eden bir hikaye çıkmış yine de gizemli karanlığına rağmen hikayeyi sevdim. İlk anda kitabın bir otel lobisinde resepsiyonistin anlatımıyla başlamasıyla Anayurt Oteli'ni anımsadım, yazarın hemen sonrasında bu romana da selam göndermesi ayrıca hoşuma gitti. Birkaç yerde bazı ontolojik tartışmalar & çıkarımlar olması da yazar hakkında "felsefeci" kimliğine sahip olup olmadığını düşündürdü. Akabinde yazar Bülent Çallı'nın bir ropörtajında İstanbul Üniversitesi Felsefe bölümü öğrencisi olduğunu okuyunca hikayedeki tartışmaları benim için biraz daha anlam kazandı. Kitabın ana karakteri Emin ile birlikte gerçeğin peşinden gitmek beni heyecanlandırdı, okumanızı tavsiye ederim.
"Kadın, siyah saçlarıyla aynı renkte bir atkının süslediği narin boynunu eğmiş, her parçası sağlam ve eksiksiz bir Venüs heykeli gibi karşımda duruyor. Ona baktığımda, oteldeki bütün ışıklar silikleşiyor, sönüyor sanki. Tam altında durduğu spot lambası adeta bir tek ona yöneliyor. Zavallı lobimiz hemen değişiyor görkemli, kırmızı bir müzeye benzemeye başlıyor. Kadın sanki otelin kayıp olan eski bir parçasıymış gibi oteli tamamlıyor..."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoşgeldiniz :) Yorumlarınız benim için bir kazançtır.