Zülfü Livaneli'nin bu kitabını da çok beğendim. Kitap bir haremağasının dilinden anlatılıyor ve anlatıcının oldukça akıcı bir üslubu var. Gerçekten zevkle okudum (Livaneli kitabın başında Evliya Çelebi ve Naima'nın üslubunu kullandığını ve onlardan bazı alıntılar yaptığını yazıyor).
Kitapta, Osmanlı Devleti'nin -belirli- bir dönemindeki iktidar oyunları anlatılıyor. Yıllarca bir hücreye kapatılmış ve öldürülmeyi beklerken birden kendini padişah olarak bulan bir şehzadenin hikayesi... Nasıl bir psikolojik bozukluk yaşadığını tarif etmek çok zor. Zaten tüm iktidarın kendisinde olduğunu öğrendiği anda ilk söylediği cümle bunu kanıtlar gibidir: "İlk önce hanginizi katletsem acaba!"
Kitabın anlatıcısı olan haremağası, padişah efendisine büyük bir aşkla ve sadakatle bağlı. Onun her yaptığının doğru olduğunu düşünmekle beraber, içinde bulunduğu durumu ve yaşadıklarını da anlayabiliyor. Haremağasının da acılı geçmişinden ve eksikliğinden kaynaklanan psikolojik problemleri var ve bazen o da mantıklı olmaktan çıkıp eksikliğini haremdeki güzel kızların üzerinden tatmin etmeye çalışıyor. Bununla, bir insanın yalnızca bir organını kesmekle ondan erkekliğinin alınamayacağını da anlıyoruz. Yine de, hayat tecrübesi çok fazla ve yeri geldiğinde bunu okuyucu ile paylaşıyor: "Hem bizim Zekeriya sofrası dediğimiz şey de "zeker" yani "erkek organı"ndan türememiş miydi? Zeker'i "bereket"in karşılığı olarak kullanmıyor muyduk?"
Valide sultanın küçücük bir çocukken öldürülmesine kıyamayıp koruduğu ve yıllarca hücrede ölümü bekleyen şehzadesinin padişah olmasıyla aralarında meydana gelen anlaşmazlık sonucu onu yeniden hücreye kapattırmayı başarabilmesi kadınların aslında ne kadar tehlikeli olabileceğini düşündürür haremağasına. Ancak, bu iktidar hırsının insanı nasıl yakıp kavurduğunu da iyi anlamaktadır. Bu öyle bir şeydir ki, engereğin gözünü bile kamaştırmaktadır. Haremağası, padişah efendisinin yeniden hücreye kapatılıp küçük oğlunun padişah yapılmasıyla, efendisine olan sevgisini de sorgulamaya başlar. Yavaş yavaş onun yaptıklarının aslında çok doğru şeyler olmadığı kanaatiyle ona karşı ilgisi de azalır (buradan iktidarın haremağasının da gözünü kamaştırmış olduğunu anlıyoruz ki o da bu sistemin bir parçası aslında). Bu arada kendi iktidarını da düşünmeden edemez tabi. Belki de eski padişahı oradan kurtarırsa -ki bunun tek yolu var: Osmanoğlu ailesinde ondan başka erkek kalmaması- saraydaki itibarının, padişah efendisi sayesinde artacağına inanır. Sizce bu durumu padişah efendisi nasıl karşılar? Belki de, hayatında verdiği en akıllıca kararı vermektedir. İşte tam bu noktada efendisine gerçekten hayran olacaktır haremağası.
Kitabın tarihi bir kitap olması dolayısıyla tarih severler için okunulası bir kitap. Ayrıca, haremağası sayesinde ilginç bilgiler de edinebiliyorsunuz. Bununla beraber, tek eleştirim kitabın adına olacak. Daha önce "Engereğin Gözündeki Kamaşma" olan kitabın adının neden "Engereğin Gözü" yapıldığı açıklaması hiç tatmin edici değil. Zira Livaneli, kitabın adının zor söylendiği veya akılda kalmadığı yönünde eleştiriler almış. Bu sebeple kitabın adını kısaltmış. Ancak, ben de "Kamaşma" kelimesinin isimdeki en önemli metafor olduğunu ve bu değişikliğin gereksiz olduğunu düşünenlerdenim. Okuyunca belki siz de öyle düşüneceksiniz :)