Zülfü Livaneli'nin son eserini satışta görünce hemen alıp bir solukta okudum. Zaten Konstanyiniyyle Oteli gibi değil, hem daha kısa hem de daha akıcı olduğu için kısa sürede okunabilecek bir eser yaratmış bu kez. Livaneli'nin Mutluluk eserine benzeyen tarzda ancak farklı bir anlatım biçimiyle ortaya konulan bir eser olmuş Huzursuzluk. Yazarın güncel konuları ele aldığı romanda olaylar İstanbul'da gazetecilik yapan İbrahim'in bir gün çalıştığı gazetenin üçücü sayfa haberinde çocukluk arkadaşı Hüseyin'in Amerika'da nefret cinayetine kurban gittiğini öğrenmesiyle başlar. Arkadaşının cenaze töreni için ata toprağı Mardin'e giden İbrahim, çocukluk anılarının da etkisiyle bu kızıl kumla kaplı şehrin gizemine kendini kaptırır. Gazeteciliğin de verdiği bir merak duygusuyla Hüseyin'in cinayetinin altında yatan nedenleri araştırmaya başlayan İbrahim, cinayetin gizeminin araştırdıkça yıldız çiçeği gibi kat kat açıldığını fark eder. Hüseyin'in ailesinden göçmen kamplarına, Süryani rahip Gabriel'den IŞİD zülmünden kaçan Ezidi kızı Meleknaz'a uzanan bir olaylar silsilesinin içinde bulur kendini. Hikaye bir anda herkesin acı dolu hikayelerinin iç içe girdiği büyük bir girdapa dönüşür. Bütün bu acıların karşısında İbrahim, yaşadığı hayatın ona ne kattığını, hayatından neler götürdüğünü ve dertlerinin aslında ne kadar anlamsız olduğunu sorgulayacaktır.
Kitapta sanki Zülfü Livaneli kendisinden bahsetmiş gibi bir izlenim oluşuyor. Bir gazetecinin gözlemleri ve geçmiş anıları anlatıldığından, yazarın başından geçen bir hikaye gibi akıp gidiyor olaylar. Kitabın anlatım dili de bu şekilde, roman, hem yazarın gazeteci gibi anlatımıyla hem de konuştuğu kişilerin tapeye kaydedilmiş gibi konuşmalarının aynen aktarılmasıyla oluşturulmuş. Kitabın adı da okurken hissettiğiniz duyguyu aynen tanımlıyor: Huzursuzluk. Tam olarak sizi neyin huzursuz ettiğini anlayamasanız da, İbrahim gibi, modern dünyanın tüm "yüz"lerinden rahatsız olduğunuzu yoğun bir şekilde hissediyorsunuz. Sevdiğim bir diğer özellik de Mardin ve Ezidilik hakkında okuyucuda bir merak uyandırması, bilmediğiniz pek çok şey öğreneceğinizi tahmin ediyorum. İyi okumalar!
"Bu dünya bir penceredir / Her gelen baktı geçti, diye tekrarlıyorum durmadan. Felsefe bundan başka nedir ki diyorum; raf çökerten onca kitap, onca üniversite, anlı şanlı felsefe profesörleri, sözümona varlığı sorgulayanlar bundan başka bir şey söyleyebilirler mi? Ya o din alimi geçinenler? Din alanlar, din staanlar, laf kalabalığından başka ne söylüyorlar? Onların bütün laflarını da bir Karadeniz türküsünün iki dizesi açıklıyor: Bu dünya yalan dünya / Öteki de şüpheli."
Konstantiniyye Oteli - Zülfü Livaneli