
Kitapta sanki Zülfü Livaneli kendisinden bahsetmiş gibi bir izlenim oluşuyor. Bir gazetecinin gözlemleri ve geçmiş anıları anlatıldığından, yazarın başından geçen bir hikaye gibi akıp gidiyor olaylar. Kitabın anlatım dili de bu şekilde, roman, hem yazarın gazeteci gibi anlatımıyla hem de konuştuğu kişilerin tapeye kaydedilmiş gibi konuşmalarının aynen aktarılmasıyla oluşturulmuş. Kitabın adı da okurken hissettiğiniz duyguyu aynen tanımlıyor: Huzursuzluk. Tam olarak sizi neyin huzursuz ettiğini anlayamasanız da, İbrahim gibi, modern dünyanın tüm "yüz"lerinden rahatsız olduğunuzu yoğun bir şekilde hissediyorsunuz. Sevdiğim bir diğer özellik de Mardin ve Ezidilik hakkında okuyucuda bir merak uyandırması, bilmediğiniz pek çok şey öğreneceğinizi tahmin ediyorum. İyi okumalar!
"Bu dünya bir penceredir / Her gelen baktı geçti, diye tekrarlıyorum durmadan. Felsefe bundan başka nedir ki diyorum; raf çökerten onca kitap, onca üniversite, anlı şanlı felsefe profesörleri, sözümona varlığı sorgulayanlar bundan başka bir şey söyleyebilirler mi? Ya o din alimi geçinenler? Din alanlar, din staanlar, laf kalabalığından başka ne söylüyorlar? Onların bütün laflarını da bir Karadeniz türküsünün iki dizesi açıklıyor: Bu dünya yalan dünya / Öteki de şüpheli."
Konstantiniyye Oteli - Zülfü Livaneli