Powered By Blogger

2 Mart 2015 Pazartesi

İçimizdeki Şeytan - Sabahattin Ali

İnsanın içinde saklı olan ve umulmadık zamanlarda ortaya çıkan şeytanın hikayesi: İçimizdeki Şeytan. Sabahattin Ali'nin Kürk Mantolu Madonna'sı kadar etkileneceğim bir kitap daha yok sanıyordum meğer varmış. Hayatta yalnızca yaşamakla yetindiğimiz ve asla anlatamadığımız ikilemleri, iradesizliğimizi ve toplumun üzerimizdeki baskısını tüm çıplaklığıyla anlatan bir kitap olarak satır satır okunmayı ve baş ucu kitabı olmayı hak ediyor. 1940 yılında yayımlanan roman, karakterlerinin (Macide ve Ömer) iç konuşmaları ve kendileri ile hesaplaşmaları şeklinde ilerliyor. İstanbul'a konservatuvar okumak için gelen Macide ile tesadüfen vapurda karşılaştığı uzaktan akrabası Ömer arasında zamanla henüz tam anlamlandıramadıkları bir yakınlaşma olur. Duygularını derin yaşayan Ömer'in sempatikliğinden ve muhtemelen güzel konuşmasından etkilenen Macide, bir süre sonra başına gelen felaketlerin de neticesiyle Ömer'le iyice yakınlaşır. Tabi bu süreçte Ömer'i daha yakında tanıma fırsatı bulduğu için arkadaş çevresini, etkilendiği insanları, iradesizliğini ve kapana kısılmışlığını daha iyi görür. Ömer'e de çok haksızlık etmemek lazım, bütün yaşadıklarına rağmen güçsüz de olsa, başkalarına suçu atıp kaçmayı adet edinmemiş farkındalığı olan bir karakter. Yaşadıkları buhranlara bir de ekonomik olarak imkansızlık eklenince, hayatları iyice çekilmez hale gelen çift, bir müddet sonra farklı bir çözüm arayışına gireceklerdir.
 
Daha önce hiçbir roman karakterine bu kadar acımadım, Kürk Mantolu Madonna'nın Raif'i bile bu kadar acınacak halde değildi. Ama bir şüphem değişmedi, oluşturduğu roman karakterleriyle Sabahattin Ali aslında kendini mi yansıtıyor? Zira kitaptaki bazı karakterler üzerinden Peyami Safa ve Nihal Atsız'ın eleştirildiğni düşünürsek, kendi yaşadıklarından veya hissetiklerinden parçaların kitaba yansıtıldığını düşünmek mümkün. Her ne kadar 1940 yılında yayımlanmış da olsa, konunun her daim güncel olduğu kanaatindeyim, okumanızı mutlaka tavsiye ediyorum.
 
"İsteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimi bir meulünü bulmuştum: Buna içimdeki şeytan diyordum, müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. Halbuki ne şeytanı azizim ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması... İçimizde şeytan yok...İçimizde aciz var... Tembellik var....İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatları görmekten kaçmak itiyadı var..."

2 yorum:

Hoşgeldiniz :) Yorumlarınız benim için bir kazançtır.