Ahmet Ümit beni yine şaşırtmadı ve yine kendini beğendiremedi :). Daha önce yazdığım incelemelerde bahsettiğim gibi, ben Ahmet Ümit'ten ilk okuduğum kitapların tadını artık alamıyorum, sıkıcı buluyorum ve bu fikrim maalesef başka bir kitabını okuduğumda da değişmiyor. Yine de Antalya'dan iki kitap getirdiğim için ilerleyen tarihlerde Bab-ı Esrar kitabını da okuyacağım. Kar Kokusu, ilk olarak 1998 yılında basılmış bir eser, ancak konusu itibariyle 1980'lerde geçiyor. Kitap Sovyetler Birliği'nde (Moskova'da) bulunan bir okulda eğitim gören bir grup Türk devrimcinin (okulda başka ülkelerden gelenler de bulunuyor) başından geçenler üzerine odaklanmaktadır. Aralarında gruptan geriye kalan kimsenin bilmediği bir casus da bulunan Türk grubu, arkadaşlarından birinin öldürülmesiyle kendilerini bir iç hesaplaşmasının ortasında bulurlar. Yalnızca Türkiye'yi veya Komünist Partiyi değil, Moskova'yı ve KGB'yi de ilgilendiren bir konu sessizce dallanıp budaklanmaktadır. Olaylar artık katili bulma meselesinden çoktan çıkmıştır. Hem yakalanma hem de ifşa olma korkusu yaşayan devrimciler, bir süre sonra hem dahil oldukları uluslararası devrimci hareketinin anlamını ve hem de asıl gerçeği kimin temsil ettiğini sorgulamaya başlayacaklardır.
Kitap hakkında tam anlayamadığım ve mantık çerçevesinde oturtamadığım bir durum var: Kitabın arkasında "yarı otobiyografik bir roman" yazıyor. Bu durumda yazarın yaşadığı veya şahit olduğu bazı konulardan esinlenerek bir kronolojik eser ortaya koyması gerekiyor. Bu nedenle 1986 yılında Türkiye'de cunta rejimi olduğunun vurgulanması beni düşündürdü. Bu tarihte Türkiye'de cunta rejimi yok ki ya da biz yanlış mı biliyoruz? Bununla birlikte, derdine düşen ve yıkılma sürecine giren Sovyetler Birliği'nin 1986 yılında hala komünist eğitmesi de bana saçma geldi açıkçası (olaylar değil, bunların 1986 yılında yaşanmış olması?). Ayrıca kitapta parti yapılanması veya komünizm hakkında çok bilgi verilmeye çalışılması ve gereksiz uzayan diyaloglar nedeniyle de biraz sıkıldım. Bu tür konular ilginizi çekiyorsa, okuyabilirsiniz. İyi okumalar!
Kitap hakkında tam anlayamadığım ve mantık çerçevesinde oturtamadığım bir durum var: Kitabın arkasında "yarı otobiyografik bir roman" yazıyor. Bu durumda yazarın yaşadığı veya şahit olduğu bazı konulardan esinlenerek bir kronolojik eser ortaya koyması gerekiyor. Bu nedenle 1986 yılında Türkiye'de cunta rejimi olduğunun vurgulanması beni düşündürdü. Bu tarihte Türkiye'de cunta rejimi yok ki ya da biz yanlış mı biliyoruz? Bununla birlikte, derdine düşen ve yıkılma sürecine giren Sovyetler Birliği'nin 1986 yılında hala komünist eğitmesi de bana saçma geldi açıkçası (olaylar değil, bunların 1986 yılında yaşanmış olması?). Ayrıca kitapta parti yapılanması veya komünizm hakkında çok bilgi verilmeye çalışılması ve gereksiz uzayan diyaloglar nedeniyle de biraz sıkıldım. Bu tür konular ilginizi çekiyorsa, okuyabilirsiniz. İyi okumalar!
-Değiştiremedikten sonra ne yararı var ki farkında olmanın?
-Öyle söyleme, gerçeği bilmek bir ayrıcalıktır.
-Mutsuz olma ayrıcalığı!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoşgeldiniz :) Yorumlarınız benim için bir kazançtır.