Bu kitabı çok aradım, ancak maalesef baskısı olmadığı için bulamadım. Eğer zorlanmayacaksanız pdf hali yayınlandığı için elektronik kopyasını bilgisayarınıza indirmek suretiyle kitabı temin edebilirsiniz ve pdf kopyası üzerinden okuyabilirsiniz. Zaten uzun bir eser değil, o edenle eğer siz de bu yöntemi izleyecekseniz okumakta zorlanmayacağınızı düşünüyorum. Daha önce Yasunari Kawabata (1899-1972)'nın adını Nobel Edebiyat Ödülü alan yazarlar arasında duymuştum ancak hiçbir eserini okumaya fırsatım olmamıştı. Uykuda Sevilen Kızlar kitabına ise Zülfü Livaneli'nin Serenad'ını okurken rastladım. Dolayısıyla ne zamandır içeriğini merak ettiğim bir kitaptı, okurken de çok etkilendiğimi itiraf etmeliyim. Hikaye Japonya'da yaşayan ihtiyar Egushi'nin bir arkadaşının tavsiyesi üzerine kızların önceden uyutulduğu bir randevu evine giderek uyuyan kızla bir gece geçirmesi üzerine kurgulanmaktadır. Randevu evinin özelliği artık erkekliklerini yaşayamayan yaşlı erkeklere, genç ve güzel kızların yanında bir gece uyuma fırsatı vermesidir. Önce bu deneyimi merak ettiği için randevu evinin kapısını çalan Egushi, zamanla bu deneyimi daha sık yaşama ihtiyacı hisseder. İçinde bulunduğu bilinmezlik, kızların kendisi hakkında hiçbir şey bilmiyor olması, nasıl uyutulduklarına dair yaşadığı merak zamanla kendisini rahatsız etmeye başlar. Ancak Egushi'nin kendisinden habersiz uyuyan kızların yatağında asıl aklından geçen, geçmişinde hayatına giren kadınlar ve hayata bir anda veda etme düşüncesidir.
Kitabı okurken her sayfada ne tür bir anımsama (flashback) geleceği bende büyük bir merak uyandırdı. Egushi'nin geçmişi de hiç sıradan değilmiş doğrusu :). Egushi'nin genç kadınların yanında uyumak istemesi muhtemelen ölümden korkmasıydı ki bunu kendisine bile ifade edemiyor olması ayrı bir tuhaflık. Kitabın sonunu ise çok çarpıcı buldum, sanırım bu kısım bile üzerinde sayfalarca tartışmayı hak ediyor. Bu arada Gabriel García Márquez'ın "Benim Hüzünlü Orospularım" da çok benzer bir konuyu anlatıyor ancak iki kitap arasında elli yıllık bir zaman farkı olduğunu da anımsatmak isterim. Okumanızı tavsiye ediyorum, farklı bulacağınızdan eminim.
"Onu böyle davranmaya iten, benliğinin derinliklerinden fışkırıp kendisini o kıza doğru götüren bir heyecan olmuştu. Kızın uyumuş olması, hiç konuşmaması, yaşlı adamın yüzüne, sesine dek hiçbir şeyi bilmemesi, kısaca orada nasılsa öyle olması, yani karşısındaki Egushi adlı yaratığa hiç aldırmaz olması... bütün bunlar birden çekilmez gibi görünüvermişti ona. Kendi varlığı kıza tümüyle yabancıydı."
Benim Hüznlü Orospularım kitabı hakkında:
http://mahrem-i-esrar.blogspot.com.tr/2013/02/benim-huzunlu-orospularm-gabriel-garcia.html
Kitabı okurken her sayfada ne tür bir anımsama (flashback) geleceği bende büyük bir merak uyandırdı. Egushi'nin geçmişi de hiç sıradan değilmiş doğrusu :). Egushi'nin genç kadınların yanında uyumak istemesi muhtemelen ölümden korkmasıydı ki bunu kendisine bile ifade edemiyor olması ayrı bir tuhaflık. Kitabın sonunu ise çok çarpıcı buldum, sanırım bu kısım bile üzerinde sayfalarca tartışmayı hak ediyor. Bu arada Gabriel García Márquez'ın "Benim Hüzünlü Orospularım" da çok benzer bir konuyu anlatıyor ancak iki kitap arasında elli yıllık bir zaman farkı olduğunu da anımsatmak isterim. Okumanızı tavsiye ediyorum, farklı bulacağınızdan eminim.
"Onu böyle davranmaya iten, benliğinin derinliklerinden fışkırıp kendisini o kıza doğru götüren bir heyecan olmuştu. Kızın uyumuş olması, hiç konuşmaması, yaşlı adamın yüzüne, sesine dek hiçbir şeyi bilmemesi, kısaca orada nasılsa öyle olması, yani karşısındaki Egushi adlı yaratığa hiç aldırmaz olması... bütün bunlar birden çekilmez gibi görünüvermişti ona. Kendi varlığı kıza tümüyle yabancıydı."
Benim Hüznlü Orospularım kitabı hakkında:
http://mahrem-i-esrar.blogspot.com.tr/2013/02/benim-huzunlu-orospularm-gabriel-garcia.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoşgeldiniz :) Yorumlarınız benim için bir kazançtır.