Powered By Blogger

31 Ağustos 2016 Çarşamba

Cemile - Orhan Kemal

Orhan Kemal'in pek çok romanı film/dizi haline getirildi, bu nedenle kitaplarına az çok aşina olduğunuzu tahmin ediyorum (Hanımın Çiftliği, Kötü Yol gibi dizileri duymuşsunuzdur). Üretken olduğu için ve toplumun nabzını tutan eserler vermeyi tercih ettiğinden bu tür televizyon projelerinde sıklıkla esinlenilen yazarlardan olmuştur. Türk Edebiyatının önemli ustaları arasında sayılan Orhan Kemal roman türünün yanı sıra hikaye, oyun ve şiir türünde de eserler vermiş olup, genellikle Adana’daki tarla veya fabrika işçilerinin hayatlarını ya da büyük şehirdeki fabrika işçileri ve gecekondu mahallelerinde yaşayan insanların hayatlarını anlatmayı tercih etmiştir.  Cemile, Orhan Kemal’in 1952 yılında yayınlanmış bir romanı. Konu olarak Çukurova’da bir dokuma fabrikasında çalışan işçilerin hayatı işleniyor. Kitaba adını veren karakter Cemile; Bosna’dan ailesiyle (Adana'da babası ve abisi ile birlikte yaşamaktadır) birlikte Çukurova’ya yerleştirilmiş ve ailesinin geçimi için fabrikada çalışmaya mecbur kalmış bir Boşnak kızıdır. Henüz on beş yaşında olmasına rağmen hayatın da kendisini erken olgunlaştırmasıyla bir genç kızın yükünü omuzlarında taşıyan Cemile, aynı zamanda güzelliğiyle de dikkat çekmektedir. Hem güzel hem de yoksul olması bir işçi kızının hayatını zorlaştıracak iki önemli etkendir.

Yazdığı bazı romanlarda kendi hayatını anlatan ve gözlemlerine sıklıkla yer veren Orhan Kemal'in bu romanda yine kendi hikayesinden esinlendiği söyleniyor. Cemile karakterinin 1937 yılında çırçır fabrikasında katiplik yapan Orhan Kemal'in katiplik yıllarında aşık olduğu işçi kız olduğu iddia edilenler arasındadır. Bu bilgiden ayrı olarak, yoksul kesimlerin ayakta kalma çabasını ve direnişini anlatan kitap arka plana da aşkı alıyor. Orhan Kemal'i okumanızı tavsiye ederim.

Fabrikanın kurşuni boyalı demir kapısı önünden üçe ayırarak her biri bir başka mahalleye giden yollar öküz, camız arabaları, İnegöl çift atlıları, boy boy, renk renk kamyonlar ve yüklü deve dizileriyle doluydu. Geçit vermeyecek şekilde tıkalı üç yol, fabrika kapısında birleşip kalın bir kol halinde içeri giriyor, Malzeme Yedek Ambarını sağına, demirhaneyi soluna alıp, tohumlu pamukların tohumundan ayrılma işinin görüldüğü Çırçır Dairesinin de önünden geçerek, fabrikanın arka mağazalarında yan yana üç kantarın oraya uzanıyordu."

19 Ağustos 2016 Cuma

Parasız Yatılı - Füruzan

Çeşitli kaynaklarda ve bloglarda Füruzan'ın kitaplarından sıklıkla bahsedildiğini ve beğenildiğini fark ettim dolayısıyla bir arkadaşımdan ödünç alarak bu kitabı okumaya karar verdim. Parasız Yatılı, Füruzan'ın 1971 yılında yayınlanan öykü kitabı ve yayınlandıktan sonra Sait Faik Hikaye Armağanı'nı kazanmış bir eser. Bu özellikleri sayesinde okumak için bende yeterince motivasyon oluştu. Kitap üç bölümden oluşuyor (hikayeleri üç bölüme ayırmış yazar) ve kitapta toplamda on iki hikaye bulunuyor. İlk bölümde yer alan hikayelerin tarzı biraz farklı, aslında sıklıkla öykü kitabı okuyor olsaydım belki farklı gelmeyebilirdi ama şiirsel bir dil ve bilinç akışı (aşağıdaki paragraf size bu konuda fikir verecektir) tekniği kullanıldığı için okumakta zorlandığımı itiraf etmeliyim. Devam eden hikayeler daha anlaşılırdı, konuları ise genellikle anne-kız ilişkileri, kalburüstü ailelerin yanında yaşayan gündelikçiler, kentin fakir ve ayakta kalmaya çalışan ezilmiş ve hakkı yenmiş insanlarının hayatlarından seçilmişti (dikkatimi çeken bir diğer konu da ana karakterlerin hep kadınlar olmasıydı). Kitabın yazıldığı tarihin üzerinden yaklaşık elli yıl geçtiği için bazı konuların hala gündemde olmadığını da (en azından benim böyle bir gözlemim yok) söyleyebiliriz. Her ne kadar henüz bir kitabını okusam da, yazarın bana genel itibariyle bir toplumcu yazar izlenimi verdiğini belirtmeliyim.

Kitabın içindeki öyküler eleştirmenlerden olumlu eleştiriler almış, hatta Ülkü Tamer tarafından "çağdaş bir klasik" olarak nitelendirilmiş. Ülkü Tamer benim için iyi bir ölçüt zira öykü okumayı kendisiyle sevdiğimi söyleyebilirim (Alleben Öyküleri adında bir kitabı vardı bende yıllar önce). Türk öykücülüğünün önemli eserlerinden sayılan Parasız Yatılı'yı okumanızı tavsiye ederim eğer öykü okumayı seviyorsanız. İyi okumalar!

 "....Yeni genç kız oluyordum. Gipur dantel yakalı robum, Paris esanslarım vardı.... Dedikleri gibi insan gözüne bakamıyor. Müthiş canım. Bir gün bağa giderken annem de landosunda onu görmüş. Atatürk, doru bir kısraktaymış. Mümkün değil gözlerine bakmak... Ha ne diyordum, Hariciye'den birinin ne aşktı adamınki, o zarafet, o yaşamayı bilmesi, çiçek göndermedeki isabeti... Aaaa yani aşkı kabul etmediğimizi nereden çıkarıyorsunuz..."

14 Ağustos 2016 Pazar

Fahrenheit 451 - Ray Bradbury

Kitabın yeni baskılarından birini okuduğum için kitabın başında Ray Bradbury'nin 1993 yılında yazmış olduğu ön sözünü de okuma şansı elde ettim (bu nedenle yeni baskılardan birini tercih edebilirsiniz). Yazar kitaba yazdığı ön sözde hikayenin nasıl oluşup şekillendiğini, yazarken ve yayınlatmaya çalışırken çektiği zorlukları anlatmış. Bu açıklamaları bana büyük oranda Martin Eden'in hikayesini anımsattı :). Bu kısımları okursunuz zaten, Fahrenheit 451 ilk olarak 1950'li yılların başında basılan bir distopyadır. Hikaye on yıllık bir itfaiye memuru olan Guy Montag'ın tecrübeleriyle şekillenmektedir. Yazıldığı dönem itibariyle olaylar gelecekte geçtiğinden, itfaiye memurlarının görevi artık yangın söndürmek değil kitap yakmaktır. Kitapların itfaiyeciler tarafından yakıldığı, insanların yalnızca evlerinde kurulan dev ekranlardan anlamsız TV programları izleyerek ve anı yaşayarak zaman geçirdiği ve kitapları saklayan insanların ihbar edilerek cezalandırıldığı bir gelecek kurgulanmıştır. Bu sistemi sorgulamadan yıllarca bir parçası olan Guy Montag bir gün tesadüfen tanıştığı yan komşusu olan on yedi yaşındaki Clarisse sayesinde daha önce farkına varmadığı bir dünya keşfeder. Kitap yakarken yaşadığı bazı olaylardan da etkilenerek büyük bir arayışa giren Montag, bu hezeyanlardan kurtulabilmek için hayatındaki doğrularla yanlışları tekrar konumlandırmak ihtiyacı hisseder. Ancak planlamadığı şey sistemi kuran kişilerin sistemi sorgulayan herkesi bir tehlike olarak gördüğüdür.

Kitap ilk basıldığından bu yana bazı revizelerden geçmiş ve eklemeler yapılmış zira yazar ilk olarak hikayeyi gazetelere yazı dizisi şeklinde planlayıp yola çıkmış. Hikayenin ilgi çekerek kitap halinde getirilmesinin akabinde hem operası hem de 1966 yılında Fransız yönetmen François Truffaut tarafından filmi yapılmış (film Türkiye'de Değişen Dünyanın İnsanları adıyla gösterime girmiştir). Okuyucu yorumlarından tespit ettiğim kadarıyla kitabın hem çok sevenleri hem de sıkıcı bulanları var. Ben sevenler grubundayım, umarım siz de seversiniz. İyi okumalar!

"İşte şimdi kitaplardan neden nefret edilip korkulduğunu anlıyor musun? Onlar yaşamın yüzündeki gözenekleri gösterirler. Sadece rahatlık içindeki insanlar ay gibi gözeneksiz, tüysüz, ifadesiz yüzleri balmumuyla sıvar.  Artık çiçeklerin, kara toprak ve bol yağmurla yetişmek yerine, çiçeklerin sırtından geçinmeye çalıştığı bir zamanda yaşıyoruz."

Not: Kitabın adı kitap kağıdını tutuşturmaya yarayan sıcaklık derecesidir. Kitap hakkında sorularınız olursa bazı cevaplar burada:

10 Ağustos 2016 Çarşamba

Zaman Geçecek ve Ben Yalnızlığımla Öleceğim - Semih Dikkatli

Psikiyatr Semih Dikkatli’den okuduğum ikinci kitap bu, daha önce birkaç meslektaşıyla beraber yazmış olduğu "Doktor Yazısıyla Aşk" kitabını okuyup kitap hakkındaki görüşlerimi sizinle paylaşmıştım. Bu kitap ise Semih Dikkatli'nin yayınlanan son eseri (şimdilik). Genel olarak tespit ettiğim kadarıyla yazar kendi çalışma alanından ve deneyimlerinden faydalanarak yazmayı seviyor, "Doktor Yazısıyla Aşk" eserinde bir kadın psikiyatrisin anlattıklarından yola çıkarak "Aşk" kavramını açıklayan Semih Dikkatli, bu eserinde de bir grup terapisinin katılımcılarını incelemeyi seçmiş. Kitabın asıl karakteri orta yaşın üzerinde olduğunu tahmin ettiğim ve bir hastanede kanser tedavisi gören yalnız adam Uğur. Yıllar önce bir grup insanla grup terapisine katılan ve terapiye katılanlarla yakın dostluklar kuran Uğur, yıllar sonra kendisine ulaşan bir arkadaşının ısrarıyla eski ekiple tekrar görüşme kararı alır. Eski grupla tekrar bir araya gelecekleri güne kadar anımsamalar (flashbacks) ve Uğur'un yıllar önce tuttuğu günlükler sayesinde okuyucuya eski günlerde neler yaşandığı ve kimlerin yeni ve son oturuma katılacağı aktarılır. Bu flashback'ler sayesinde hayatın çok içinden bazı sorunların sadece bizim başımıza gelmediğini tespit edeceksiniz. Belki bazıları için bir çözüm üretemeseniz de, insanların yaşadıkları sorunlar ve sorunlarına çözüm arayışlarının sizin de ufkunuzu ne kadar açtığını fark edeceksiniz. 
 
Kitabın etkileyici olmasını sağlayan etkenlerden birisi de, anlatılanların gerçek olması. Kitapta yer alan ön sözdeki gibi, diyalogların etkileyiciliği bu gerçeklikten kaynaklanıyor. Yıllarca süren bir grup çalışmasının somutlaştığı bu eserde her türlü duygu barınıyor, bu duyguları bir kez daha okuyun. Böylece kaçmamanız gerektiğine ikna olabilirsiniz. İyi okumalar!
 
"Gruba katıldığınız ilk günden itibaren gerçekleştirdiğiniz mucizeye hep hayranlık duydum. Bugün günlüğümü sizlere emanet etmem bu hayranlığın bir ürünüdür. Yıllardır hayatım ve özellikle grup çalışmaları hakkında notlar tutmuştum. Belki bir gün Ertan Hoca bunları kitaplaştırır. ... Sürekli yalnızlıklarla geçirdiğim ömrümde olmayan olur ve hayatım, anılarım başkalarının hayatına dokunur, kim bilir?"
 
Semih Dikkatli'nin meslektaşlarıyla beraber yazdığı diğer kitabı için aşağıdaki linke tıklayabilirsiniz:
http://mahrem-i-esrar.blogspot.com.tr/2016/02/doktor-yazsyla-ask-dikkatlisayarherken.html