Bu kitabı aylar önce alıp birkaç öykü okuyup bırakmıştım. Beğenmediğimden değil sanırım alıştığım tarzda olmamasından dolayı bırakmış olmalıyım. Okuma listesi oluştururken kitaplığımda bulunan kitaplara öncelik vermeye çalıştığım için "Türk bir yazardan öykü kitabı" kategorisine en uygun düşen kitabım buydu :). Suzan Mumcu öykülerini kısa kısa ve detaylandırmadan vurucu şekilde anlatmayı tercih etmiş. Ancak içerikteki bazı konular uzun uzun işlenebilir ve ortaya enfes bir psikolojik drama çıkabilirdi. Yazarın tercihine saygı duyuyoruz elbette. Eserin adının "Hayat Bu İşte" olması, seçtiği öykülerin hayatın içinden insanlardan esinilerek yazılmış olması, hatta yazar bu konuyu "bize şaşırmayı hatırlatan öyküler..." olarak tanımlamış. Öykülerin büyük bir kısmı oldukça hüzünlü; köylüsünden kentlisine, muhacirinden ecnebisine her kesimden kişinin hayatlarına değinilmiş. Yazarın öğretmen olması ve tahminimce Türkiye'nin değişik yerlerinde görev yapması öykülerinden bazılarının kurgu değil gözlem üzerine yazılmış olduğu kanaatini doğuruyor. Kitapta köyünden şehre gelen çobandan, alzheimer hastası bir anneye, imkansız aşklardan zorla evlendirilen küçük kızlara kadar pek çok konuda öykü bulunmaktadır. Aslını sorarsanız, ben yazarın yazdığı konuların yaşanmış olmasından ziyade kurgu olmasını tercih ederdim (birilerinin böyle acılar yaşamış olması daha mı iyi olurdu?).
Kitap okumayı ve ilginç işeyleri araştırmayı sevdiğim için genelde halk deyişlerine aşinayımdır ancak bu kitapta yeni bir atasözü öğrendim: "Maşa kadar kocası olanın, paşa kadar hükmü olur". Bu söz bana yakın zamanda çıkan "Kocan Kadar Konuş" kitabını anımsattı :). Tekrar konuya dönersek, genel anlamda çok beğendiğim bir eser olmadı ama "Nefret" ve "Eleni" isimli öyküler kitapta okuduklarım arasında en beğendiklerim oldu. Bir de çok sevdiği eşini aniden kaybeden bir kadının yarım kalan kitabı için yaptığı yorum:
"......Eşyalarda hala sıcaklığı var. Son okuduğu kitabın sayfası açık, onu bekler gibi duruyor. Ya ben, bir kitap kadar olmayayım mı? Onu beklemeyeyim mi yani? Gidersem çiçeklerini kim sular, duvardaki çalar saatini kim kurar, kitaplarının tozunu kim alır, değil mi?..."
Kitap okumayı ve ilginç işeyleri araştırmayı sevdiğim için genelde halk deyişlerine aşinayımdır ancak bu kitapta yeni bir atasözü öğrendim: "Maşa kadar kocası olanın, paşa kadar hükmü olur". Bu söz bana yakın zamanda çıkan "Kocan Kadar Konuş" kitabını anımsattı :). Tekrar konuya dönersek, genel anlamda çok beğendiğim bir eser olmadı ama "Nefret" ve "Eleni" isimli öyküler kitapta okuduklarım arasında en beğendiklerim oldu. Bir de çok sevdiği eşini aniden kaybeden bir kadının yarım kalan kitabı için yaptığı yorum:
"......Eşyalarda hala sıcaklığı var. Son okuduğu kitabın sayfası açık, onu bekler gibi duruyor. Ya ben, bir kitap kadar olmayayım mı? Onu beklemeyeyim mi yani? Gidersem çiçeklerini kim sular, duvardaki çalar saatini kim kurar, kitaplarının tozunu kim alır, değil mi?..."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoşgeldiniz :) Yorumlarınız benim için bir kazançtır.