Akbar adındaki dişi bir kurdun hayalleriyle başlayan kitap, kurdun karşılaştığı insanların da hayatlarını anlatarak iç içe hikayeler halinde ilerliyor. Okuduğum en hüzünlü kitaplardan birisiydi, bu nedenle rahatsızlık verici olduğunu kabul ediyorum. Özellikle rahatlatıcı sonlara alışmış Hollywood gençliğinin hoşuna gidecek tarzda değildi. Kitapta dişi kurt Akbar'ın yavruları ve erkeği Taşçaynar'la bozkırdaki olağan yaşamlarının insanoğlu tarafından bozulmasıyla ilk olaylar patlak verir. Oysa Akbar, yavruları ve Taşçaynar'la bozkırda huzurlu bir yaşam sürmekten başka bir hayal kurmamıştı, ancak Aytmatov'un da dediği gibi, hayalden doğan umutlar, genellikle zaman içinde kırılıp giderler. Bozkırda olağan yaşamlarını süren saygaların (antiloplar) insanlar tarafından katledilmesinin ardından, yeni yer arayışına çıkan kurtlardan, papaz okulundan atılan Abdias'a kayar hikaye (bu adamın kafasında birkaç tahtası eksik). Abdias kitapta en çok yoğunlaşılan karakterdir. Papaz okulundan atılması, gezi yazısı yazmak için Sovyet topraklarını beş parasız Moskova'dan Mujunkum bozkırına kadar arşınlaması, uyuşturucu çetelerinin içine sızması, İnga adındaki genç ve güzel bir kadınla tanışması ve para kazanabilmek için saygaların katledilmesi operasyonuna katılması detaylı olarak anlatılır. Papaz okulundan atılsa da, inançlı biri olan Abdias'ın hastalık nöbetindeyken Hazreti İsa ve Roma İmparatorluğunda vali olan Pontius Pilatus'un arasında geçen mahrem konuşmayı hayalinde canlandırması da hikayeye başka açıdan yaklaşan can alıcı noktalardan birisiydi. Üçüncü bölümde yeniden dişi kurt Akbar ve yeni yaşam alanında yaşayan çobanların hayatına odaklanan kitap insanın içini yakan bir sonla sona eriyor.
Daha önce okuduğum Cengiz Aytmatov romanları arasında "Gün Olur Asra Bedel"den sonra en sevdiğim kitap bu oldu. Tabi bu iki kitabın içeriğe serpiştirilen bozkır kültürünün yanında bir ortak noktaları daha var: Rejimin eleştirisi. Aytmatov eski Sovyet düzeninin eleştirisine kitaplarında sık sık yer verir; partide palazlanan kişilerin halka yaptığı sömürü, halka hizmet etmesi gereken kişilerin halk kültüründen kopukluğu, üretime odaklanan sistemin doğaya ve insana verdiği zararın yanında verimi de düşürmesi satır aralarında vurgulanan noktalardır. Bununla beraber, bürokrasinin "rejimi eleştirenlere yaptığı faşistlik" de (bu kitapta fazla belirgin olmasa da) genellikle Aytmatov'un yazmayı sevdiği bir konudur.
"Her insan kaderinin peşinde koşar ve her kader adamını arar... Hayat böylece sürüp gider... Eğer kader oklarının her zaman hedeflerine ulaşma özlemi içinde bulundukları doğruysa, bu hikayemizde bu özlemlerini giderdiklerini söyleyebiliriz. Çünkü hiç şaşmadan hedeflerine ulaşmışlardır. Ve her şey şartların sürüklediği sona doğru tabii şekilde gelişmiştir."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoşgeldiniz :) Yorumlarınız benim için bir kazançtır.