Ayşe Nil'in kendi anılarını yazdığı bu kitapta -belirttiğine göre- yer, mekan ve isimler değiştirilmeden aktarılmış. Bu konuda da bir argümanı var: "Bence insanlar yaptıklarından utanmamalıdır. Utanılacak şeyleri ise yapmamalıdırlar." Evet, aslında yaşama dair formüller bu kadar basit ancak benim de katıldığım bir konu var; hayat bu kadar basit değil. Bu nedenle isimlerin aynen aktarılması benim de eleştirdiğim bir konu. Kitap manik-depresif bozukluk teşhisi konulan bir kadının (Ayşe Nil'in ta kendisi) anımsayabildiği kadarıyla kendisini bu sürece götüren yaşam öyküsünü anlatması şeklinde ilerliyor. Benim okuduğum kitap yakın zamanda (2005) baskı yaptığı için önsöz ve epilog olarak birkaç metin daha eklenmiş, böylece yazar kitabın ilk baskısından itibaren (1993) yapılan yorumlara ve hayatında olan değişikliklere de değinmiş. Çocukluğunda yaşadığı travmaları, ailesiyle olan ilişkisini, üniversite eğitimini ve mutlu olup olmadığına kendisinin de karar veremediği evliliğini anlatan yazar buradan tabir-i caizse akıl hastananesinde doktorlarla olan anılarına geçiyor. Manik-depresif hastaların genel özelliği midir bilmiyorum ancak kitapta bakış açısının (sonradan eklenen önsöz-epilog hariç) oldukça negatif ve saldırgan olduğunu söyleyebilirim. Kitapta tamamen kötü anılarını anımsayan, kendisine yapılan hiçbir eleştiriye tahammül edemeyen ancak birikimli bir karakter var (kriz anlarında Türkiye'yi yıkmaya çalışan örgütlere karşı planlar yapıyor ve siyah pantolonluların ajan olduğunu düşünüyor vb.). Depresif kişiliğinin okuyucuya hissettirilmesi kitabın başarılı olduğunu gösteriyor ama ben hayata pozitif bakmayı seven birisi olarak okurken biraz rahatsız oldum açıkçası.
Kitabın konusu senaryolaştırılarak 1998 yılında Tunç Başaran tarafından filme çekilmiş. Kitabın benim okuduğum genişletilmiş baskısında Ayşe Nil bu yönetmeni kendisine hiç benzemeyen bir karakter yarattığı için oldukça sert bir dille (açıkçası hakarete varan bir dille) eleştiriyor ancak zaten bir hikayenin senaryolaştırılması bambaşka bir olgudur. Eğer o film biyografi değilse -ki anladığım kadarıyla değil- yönetmenin ve senaristin hayal gücünün girmesi oldukça olağan (ve gereklidir). Bu nedenle yazarın eleştirilerini yersiz buldum. Bu arada izleyen pek çok kişi filmin çok başarılı bir psikolojik dram olduğu yönünde, fırsatım olursa izleyeceğim.
"Kaçık sözcüğü kaçmak fiilinden türemiştir. Tanrı aşkına bunca olumsuz koşullarda, insanlar kaçmayıp da ne halt etsinler? Genelde insanlar kendilerinden kaçmaktadır. Kendini seven, kendinden hoşnut olan insan o kadar az ki... Bunun bilincinde olanlar da çok sayıda değil. Kendini tanımaksızın, kusurlarının farkına varmaksızın yaşayan, başka kalıpların içine sığınan insan, mutluluğu nasıl yakalayacak?"
Kitabın konusu senaryolaştırılarak 1998 yılında Tunç Başaran tarafından filme çekilmiş. Kitabın benim okuduğum genişletilmiş baskısında Ayşe Nil bu yönetmeni kendisine hiç benzemeyen bir karakter yarattığı için oldukça sert bir dille (açıkçası hakarete varan bir dille) eleştiriyor ancak zaten bir hikayenin senaryolaştırılması bambaşka bir olgudur. Eğer o film biyografi değilse -ki anladığım kadarıyla değil- yönetmenin ve senaristin hayal gücünün girmesi oldukça olağan (ve gereklidir). Bu nedenle yazarın eleştirilerini yersiz buldum. Bu arada izleyen pek çok kişi filmin çok başarılı bir psikolojik dram olduğu yönünde, fırsatım olursa izleyeceğim.
"Kaçık sözcüğü kaçmak fiilinden türemiştir. Tanrı aşkına bunca olumsuz koşullarda, insanlar kaçmayıp da ne halt etsinler? Genelde insanlar kendilerinden kaçmaktadır. Kendini seven, kendinden hoşnut olan insan o kadar az ki... Bunun bilincinde olanlar da çok sayıda değil. Kendini tanımaksızın, kusurlarının farkına varmaksızın yaşayan, başka kalıpların içine sığınan insan, mutluluğu nasıl yakalayacak?"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoşgeldiniz :) Yorumlarınız benim için bir kazançtır.