Kitabın adının çok çekici olmadığının farkındayım. Herhangi bir kitapçının rafında görseniz muhtemelen (ki zaten eleştiri tarzında yazılan kitapların pek okuyucusu yoktur) eliniz bu kitaba gitmez. Kitap adını İnsancıl dergisinin 2003 Mayıs sayısında yayınlanan ve noterlik müessesesinin sert bir şekilde eleştirildiği "Noterler ve Edebiyat" isimli yazıdan almaktadır. Bu yazı üzerine hakkında Noterler Birliği tarafından tazminat ve ceza davası açılan yazar, beraat ettiği bu davaların süreçlerini, söz konusu yazıyı ve savunmasını kitabın sonuna ekleyerek, kitabı bu şekilde isimlendirmeyi seçmiştir. Genel olarak kapitalizmin ve tekelciliğin eleştirildiği kitap, "Bata Çıka Edebiyat", "Soru Yağdıran Edebiyat", "Tarihi Soluyan Edebiyat" ve "Noterler ve Edebiyat" olarak dört bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde yasaklanan kitaplar hakkında kısa bir yazı, bankaların sponse ettiği yayınevleri (bu durumu ölüsoyuculuk olarak nitelendirmiştir) ve 1980 sonrasında Türk Romancılığının daha da geriye gittiği iddiası üzerine bir yazı (Bu konuda kendisine katılmıyorum, zira ben sanatın ve edebiyatın bir devinin halinde olduğuna inananlardanım. İyi bir kitap belli kalıplarda olmak zorunda değildir), kapitalizmin neden olduğu reklam sanatı üzerine bir eleştiri ve edebiyatta bireycilik üzerine bir yazı bulunmaktadır. Sadık Albayrak edebiyatta bireyciliğin sebebinin emperyalizmin tekelci anlayışının dünyayı bütünüyle ele geçirmesi olarak değerlendirmekte ve 1980 yılının toplumsal tarihte olduğu kadar sanat tarihinde de bir milat olduğunu savunmaktadır. Yazıların tamamına baktığımızda toplumcu görüşü savunan, Rus Klasiklerini okumayı seven, Brecht hayranı ve anti-kapitalist bir yazarın profili çizilmektedir.
Kitapta en sevdiğim bölüm Tarihi Soluyan Edebiyat olarak adlandırılan ve birkaç yazarın eserleriyle birlikte tanıtıldığı bölümdür. Kitap okumayı seven birisi olarak, okuduğum kitaplarda henüz tanımadığım bir yazarın tanıtılmasından çok memnun olurum zira bir hazine bulmak gibidir yeni bir yazarı & şairi keşfetmek. Bu bölümde Yusuf Ziya Bahadınlı, Şükran Kurdakul, Mehmet Güler, Güngör Gençay, Ümit Kaftancıoğlu, Ruşen Hakkı gibi öykü yazarları ve şairler tanıtılmıştır. Okunacak kitaplar sıraya girdiği için kısa zamanda okuyabilir miyim bilmiyorum ancak aklımın bir köşesinde bu isimleri tutacağım.
Kitapta eleştirdiğim bazı hususlar var ama çok uzun yazmayı sevmediği için bazılarına değineceğim. Öncelikle; entel insanların kullandığı (genelde televizyon programlarına çıkan festival filmi tadında kitap tanıtan yeni yazarlar gibi) ve TDK'da yeri olmayan, ne olduğunu tam çözemediğim kelimelerin kullanılması beni rahatsız eder. Bu kullanımların Sayın Albayrak kitabın bazı bölümlerinde kullanmış: yanlışlamak (s.61), kişiliklilik (s.63), yalıtlamak (s.71), olumlamak (s.87), somutlamak (s.149) vb. Ayrıca "Noterler ve Edebiyat" bölümünde, davacı vekili avukatın dava dilekçesinde Balzac adının küçük "b" ile yazılmasını eleştiren bir yazardan, kitabında "typing mistake" dediğimiz küçük hatalarının olmamasını beklerim: türkçe (s. 40), süpriz (s.241). Bu konuda en dikkatimi çeken husus ise Ülkü Tamer'in "Konuşma" isimli şiirinden yapılan alıntıdaki küçük hatadır: "Hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten." (s. 256) olmalıydı özgün hali (sevdiğim şiirlerden biri olduğu için dikkatimi çekti). Şiirlerden devam edersek, Günümüz Şiiri Üzerine Notlar başlıklı yazıda İlhan Berk'in biraz acımasız eleştirilmesine alındım açıkçası. En sevdiğim şair olmasa da, "Ne Böyle Sevdalar Gördüm, Ne Böyle Ayrılıklar" şiirinden dolayı kendisini severim. Aslında doğadan, denizden ve çiçeklerden bahsettiği için kendisini "ot şairi" olarak nitelendirmesi değil eleştirdiğim nokta, daha ziyade öyle ya da böyle, bir emek harcamış şairlerin şiirleri için "tükenmiş şiirlerden uzak durun" telkini yapmasıdır. Bu bana değişime kapalı ve belirli kalıplar dışındaki sanatı kabul etmeyen birinin söyleyeceği söz gibi göründü. Resim yapmayı ve şiir okumayı seven birisi olarak, hiçbir sanatçı için "tükenmiştir" veya "uzak durmakta yarar vardır" diyerek söz etmem diye tahmin ediyorum.
Farklı bir bakış açısı kazanmak istiyorsanız, okumanızı tavsiye ederim: "Her yapıt özel olarak yaratıcısını, genel olarak bütün insanı içerir. Buna göre güzel, bir insanın ve bir insanlığın özelliklerini taşır."
Kitapta en sevdiğim bölüm Tarihi Soluyan Edebiyat olarak adlandırılan ve birkaç yazarın eserleriyle birlikte tanıtıldığı bölümdür. Kitap okumayı seven birisi olarak, okuduğum kitaplarda henüz tanımadığım bir yazarın tanıtılmasından çok memnun olurum zira bir hazine bulmak gibidir yeni bir yazarı & şairi keşfetmek. Bu bölümde Yusuf Ziya Bahadınlı, Şükran Kurdakul, Mehmet Güler, Güngör Gençay, Ümit Kaftancıoğlu, Ruşen Hakkı gibi öykü yazarları ve şairler tanıtılmıştır. Okunacak kitaplar sıraya girdiği için kısa zamanda okuyabilir miyim bilmiyorum ancak aklımın bir köşesinde bu isimleri tutacağım.
Kitapta eleştirdiğim bazı hususlar var ama çok uzun yazmayı sevmediği için bazılarına değineceğim. Öncelikle; entel insanların kullandığı (genelde televizyon programlarına çıkan festival filmi tadında kitap tanıtan yeni yazarlar gibi) ve TDK'da yeri olmayan, ne olduğunu tam çözemediğim kelimelerin kullanılması beni rahatsız eder. Bu kullanımların Sayın Albayrak kitabın bazı bölümlerinde kullanmış: yanlışlamak (s.61), kişiliklilik (s.63), yalıtlamak (s.71), olumlamak (s.87), somutlamak (s.149) vb. Ayrıca "Noterler ve Edebiyat" bölümünde, davacı vekili avukatın dava dilekçesinde Balzac adının küçük "b" ile yazılmasını eleştiren bir yazardan, kitabında "typing mistake" dediğimiz küçük hatalarının olmamasını beklerim: türkçe (s. 40), süpriz (s.241). Bu konuda en dikkatimi çeken husus ise Ülkü Tamer'in "Konuşma" isimli şiirinden yapılan alıntıdaki küçük hatadır: "Hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten." (s. 256) olmalıydı özgün hali (sevdiğim şiirlerden biri olduğu için dikkatimi çekti). Şiirlerden devam edersek, Günümüz Şiiri Üzerine Notlar başlıklı yazıda İlhan Berk'in biraz acımasız eleştirilmesine alındım açıkçası. En sevdiğim şair olmasa da, "Ne Böyle Sevdalar Gördüm, Ne Böyle Ayrılıklar" şiirinden dolayı kendisini severim. Aslında doğadan, denizden ve çiçeklerden bahsettiği için kendisini "ot şairi" olarak nitelendirmesi değil eleştirdiğim nokta, daha ziyade öyle ya da böyle, bir emek harcamış şairlerin şiirleri için "tükenmiş şiirlerden uzak durun" telkini yapmasıdır. Bu bana değişime kapalı ve belirli kalıplar dışındaki sanatı kabul etmeyen birinin söyleyeceği söz gibi göründü. Resim yapmayı ve şiir okumayı seven birisi olarak, hiçbir sanatçı için "tükenmiştir" veya "uzak durmakta yarar vardır" diyerek söz etmem diye tahmin ediyorum.
Farklı bir bakış açısı kazanmak istiyorsanız, okumanızı tavsiye ederim: "Her yapıt özel olarak yaratıcısını, genel olarak bütün insanı içerir. Buna göre güzel, bir insanın ve bir insanlığın özelliklerini taşır."