Kitaba girmek (demek istediğim artık sıkılmadan okumaya başlamak) biraz zaman aldı. Genellikle klasik olarak kabul edilen kitaplarda bu süreç 15-20 sayfada tamamlanırdı ancak bu kitapta 80 sayfa okuduktan sonra içimde okumak için istek oluşabildi :). Kitap bittiğinde ise bambaşka düşüncelere sahiptim. Kitabın hakkını vermek gerekiyor, çok özgün bir konuya sahip. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın 1961 yılında yayınladığı kitap (1901 doğumlu Tanpınar kitabın yayınlanmasından 1 yıl sonra hayata veda etmiştir) muhtemelen son yüz yılın en özgün kitaplarından birisi olacaktır. Aslında bir yönüyle kitap oldukça sıradan bir konuya sahiptir: Hayri İrdal'ın kendi yaşam öyküsünü anlatması. Çevresindeki herkesten çok farklı olan ve hayata daima "negatif" pencereden bakan Hayri İrdal'ın ilginç karakteri ve anlattıkları kitabı bir noktadan sonra benim için fantastik bir hikayeye dönüştürdü. Çocukluğu Abdülhamit döneminde İstanbul Edirnekapı'da geçen Hayri İrdal yoksulluk içinde yaşayan bir ailenin saatlere meraklı oğludur. Herhangi bir işte tutunamaz ve bir muvakkithanede Nuri Efendi'nin yanında bir süre çalışır (Hayri İrdal çocukluğunu ve gençliğini anlatırken çevresindeki pek çok karakteri bize kendi bakışıyla anlatacaktır). Zamanla normal insanlar gibi evlenen ve çocuk sahibi olan Hayri İrdal bu süreçte çeşitli işlerde çalışacak en sonunda İspritizma Cemiyetinde kendine bir yer edinmeye çalışacaktır. İkinci evliliğinin akabinde silik kişiliğiyle pek çevresince itibar görmemesinden dolayı yoksulluktan bir türlü yakasını kurtaramayan kahramanımız işini kaybettikten sonra daha önce kendisine sayısız psikanaliz tedavisi uygulamış olan Doktor Ramiz aracılığıyla "velinimetim" dediği Halit Ayarcı'yla tanışır. Halit Ayarcıyla olan karşılaştıktan sonraki hayatının tek bir özeti olabilir: Ben aslında yokum!
Kitap dört bölümden oluşmaktadır: Büyük Ümitler, Küçük Hakikatler, Sabaha Doğru ve Her Mevsimin bir Sonu Vardır. Hayatını dört bölümde tasnif eden Hayri İrdal'ın yalanla kuşatılmış yaşamı gerçekçi davranmaya çalışmasından dolayı hep ikilemde geçse de, hayatın kendisine geç kazandırdıklarını kaybetmemek için Saatleri Ayarlama Enstitüsü'ne dört elle sarılır ve geçmiş hayatının kendisinden aldıklarını telafi etmeye çalışır. Bununal beraber, Hayri İrdal'ın gözlemleriyle Türkiye'nin Tanzimat öncesinde başlayan, Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar devam eden bir döneminin alaycı ve eleştirel anlatımı yapılır.
Ben kitabın konusunu çok farklı buldum, şimdiye kadar okuduğum hiçbir kitaba benzemiyor. Sanki bir insanmışçasına tanıtılan Mübarek (ayaklı ve yaşlı bir saat), ölümünde sonra bambaşka kurgu bir karakterde hayat bulan ve soyutlaşan Nuri Efendi ve insanları etkileme gücüyle (ki bir gün bu gücün sınırları olduğunu görecektir) Halit Ayarcı kitabın "zaman" üzerinde kurulan kurgusu içinde bütünleşiyor ve okuyucuyu içine alıyor. Size de bir yandan şu mesajı veriyor: Dürüstlük kavramı herkeste farklı olabilir! Ahmet Hamdi Tanpınar'ın mezar taşına mısrası yazılan şiirini bu romandan esinlendiğini tahmin ediyorum: Ne içindeyim zamanın, ne de büsbütün dışında...
"... Hata dene şey tashih etmek budalalığında bulunanlar için mevcuttur. Bizim için değil... Biz onun varlığını kabul ettiğimzi andan itibaren her türlü hatanın üstündeyiz. Hayır Hayri Bey, hayır, yanlış yoktur ve olamaz da. Bütün mesele bir vaziyeti iyi hazırlamaktır. Ve insana itimattır..."
Kitap dört bölümden oluşmaktadır: Büyük Ümitler, Küçük Hakikatler, Sabaha Doğru ve Her Mevsimin bir Sonu Vardır. Hayatını dört bölümde tasnif eden Hayri İrdal'ın yalanla kuşatılmış yaşamı gerçekçi davranmaya çalışmasından dolayı hep ikilemde geçse de, hayatın kendisine geç kazandırdıklarını kaybetmemek için Saatleri Ayarlama Enstitüsü'ne dört elle sarılır ve geçmiş hayatının kendisinden aldıklarını telafi etmeye çalışır. Bununal beraber, Hayri İrdal'ın gözlemleriyle Türkiye'nin Tanzimat öncesinde başlayan, Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar devam eden bir döneminin alaycı ve eleştirel anlatımı yapılır.
Ben kitabın konusunu çok farklı buldum, şimdiye kadar okuduğum hiçbir kitaba benzemiyor. Sanki bir insanmışçasına tanıtılan Mübarek (ayaklı ve yaşlı bir saat), ölümünde sonra bambaşka kurgu bir karakterde hayat bulan ve soyutlaşan Nuri Efendi ve insanları etkileme gücüyle (ki bir gün bu gücün sınırları olduğunu görecektir) Halit Ayarcı kitabın "zaman" üzerinde kurulan kurgusu içinde bütünleşiyor ve okuyucuyu içine alıyor. Size de bir yandan şu mesajı veriyor: Dürüstlük kavramı herkeste farklı olabilir! Ahmet Hamdi Tanpınar'ın mezar taşına mısrası yazılan şiirini bu romandan esinlendiğini tahmin ediyorum: Ne içindeyim zamanın, ne de büsbütün dışında...
"... Hata dene şey tashih etmek budalalığında bulunanlar için mevcuttur. Bizim için değil... Biz onun varlığını kabul ettiğimzi andan itibaren her türlü hatanın üstündeyiz. Hayır Hayri Bey, hayır, yanlış yoktur ve olamaz da. Bütün mesele bir vaziyeti iyi hazırlamaktır. Ve insana itimattır..."