Kırmızı Pazartesi, 1982'de Nobel Edebiyat Ödülü alan yazarın ödüllü kitabıdır. Hikaye her ne kadar sizi ortada bıraksa da (en azından bende öyle oldu) başlangıcı gerçekten ilginç: İşleneceğini herkesin bildiği bir cinayetin öyküsü (Kitabın İngilizce adı: A Chronicle of a Death Foretold). Kitabın sonunda işlenecek cinayet daha ilk satırda söylenmesine rağmen kitap heyecanından ve gizeminden hiçbir şey kaybetmiyor ve sonuna kadar zevkle okunuyor. Aslında işlenecek cinayet konusu itibariyle (ki bu beni çok şaşırtmıştır) Türk okuyuculara farklı gelmeyecektir: Namus cinayeti. Olay örgüsünden anladığım kadarıyla olay 1950'lerde geçmektedir (1981 yazılan roman aşağıda yukarı 30 yıl öncesini anlatıyor) ve bu durum ister istermez Kolombiya'da bekaret kavramının bu yıllarda önemli olabileceği ve hatta namus cinayetine kadar insanı itebileceği düşüncesiyle sizi baş başa bırakıyor (bu ayrı bir sosyolojik çalışma konusu olabilir). Türkiye'den farklı olan şey düğün gecesi bakire olmadığı için ailesine iade edilen kızın abilerinin Angela Vicario yerine onun bekaretini bozduğu iddia edilen Santiago Nasar'ı öldürmesi. Angela'nın abileri Pedro ve Pablo kızın iade edildiği gece itibarları zedelendiği için büyük bir öfkeyle kasap bıçaklarını alarak Santiago Nasar'ı öldürmek için yola çıksalar da, aslında bu cinayeti işlemek istememektediler. Öyle ki, cinayet işleyecek insan her önüne gelen sebepleriyle beraber yapacağı eylemi anlatmaz. İş ciddileştikçe bir insanı öldürmenin ne kadar zor olduğunun farkına varan kardeşler, işleyecekleri cinayeti herkese anlatarak kanaatimce içten içe birinin engel olmasını veya Santiago Nasar'ın karşılarına çıkmadan kaçıp saklanmasını istemektedirler. Hikayenin ilginç yanı burada başlıyor: Kimsenin Santiago'ya haber vermemesi! (Son ana kadar). Herkesin kendince sebepleri vardı; bazıları Pablo ile Pedro'nun böyle bir işe kalkışamayacaklarını, sarhoş palavrası attıklarını düşünüyor, polis bıçağı ellerinden alarak görevini yerine getirdiğini sanıyor (sanki başka bıçak alamazlar), sevmeyen birkaç kişi ölmesi için uyarıda bulunmuyor, onu görenler de, neşeli ve sağlıklı göründüğü için olayın çözüldüğünü sanıyordu. Kolombiyalı büyük yazar Gabriel García Márquez'in 1981'de yayımlanan yedinci romanı Kırmızı Pazartesi, işleneceğini herkesin bildiği, engel olmak için kimsenin bir şey yapmadığı bir namus cinayetinin öyküsü. Romanın kahramanı Santiago Nasar'ın öldürüleceği daha ilk satırlardan belli. Kırmızı Pazartesi, yalnızca bir cinayetin arka planını değil, bir halkın ortak davranış biçimlerinin potresini de çiziyor. Böylece, sonuna dek ilgiyle okuyacağınız bu kısa ve ölümsüz roman, bir toplumsal ruhçözümü niteliği de kazanmış oluyor.
Hikayenin rahatsız edici pek çok yönü var: Santiago Nasar'ın gerçekten suçlu mu olduğu yoksa Angela Vicario'nun başka birini korumak için mi onun adını verdiği? Nitekim herkes her şeyi bilirken Santiago Nasarın hiçbir şey bilmemesi ya da çok garip tesadüflerin bir araya gelerek Santiago'nun ölümüne zemin hazırlaması veya son sayfalarda olayın sanki ağır çekimde gibi anlatılarak tüm gerginliğin okuyucuya da geçirlmesi gibi. Kitabın rahatsız edici etkisi uzun bir süre üzerinizden geçmiyor, kime neye inanmanız gerektiğini bir türlü anlayamıyorsunuz. Çok başarılı bir eser, okumanızı tavsiye ederim!
"Sorgu yargıcı onu görmüş olan hiç değilse bir kişiyi aramış, bunu da benim kadar inatla yapmıştı ama o kişiyi bulmak mümkün değildi. Raporun 382. sayfasının kenarına kırmızı mürekkeple bir yargı daha yazmıştı: Kader bizleri görünmez kılar."
"Sorgu yargıcı onu görmüş olan hiç değilse bir kişiyi aramış, bunu da benim kadar inatla yapmıştı ama o kişiyi bulmak mümkün değildi. Raporun 382. sayfasının kenarına kırmızı mürekkeple bir yargı daha yazmıştı: Kader bizleri görünmez kılar."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoşgeldiniz :) Yorumlarınız benim için bir kazançtır.