1993 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Toni Morrison bu romanında siyah kadınların yaşantısını ve hayata bakışlarını irdelemiş. Duyduğum kadarıyla diğer romanları da benzer konulara sahip (Katran Bebek veya Sula romanları). Nedense kitaptan çok fazla bir beklentim yoktu :). Öyle de oldu, çok beğenmedim. Nedenini bilmiyorum, belki olayların biraz yavaş akması veya pek çok sorumun cevapsız kalması yüzünden. Sonuçta beklentim yüksek olmadığı için kitap bittiğinde hayal kırıklığına uğramadım ancak kitabın sonunu sevdim. Kitap, Silk adı verilen ve siyahların yaşadığı bir sahil kasabasında hayatlarını aynı evde ancak birbirlerinden nefret ederek sürdüren iki yaşlı bayanın hikayesini anlatıyor. Sık sık anımsamalar şeklinde (flashback) ilerliyor ve böylece kitabın sonuna yaklaştığımızda bu kadınların neden birbirlerinden nefret ettiğini ve yaşamları boyunca başlarından neler geçtiğini öğreniyoruz. Kanaatimce kitabın adının tercümesi doğru yapılmadı (İngilizcesi Love ve "Aşk"tan ziyade, "Sevgi" adıyla tercümes edilmesi daha uygun olurdu). Aşktan bahsediliyor evet ama özellikle kadınların ilişkilerine yoğunlaşıldığı için bu kitap bir "Sevgi" kitabı. iki kadın üzerinden temiz bir çocukluk sevgisi ile başlayan ilişkilerin nasıl olup da katı bir nefrete ve kör bir hırsa dönüştüğünün hikayesi anlatılırken, çevrelerinde yer alan diğer kadınların da hikayelerine yer veriliyor. Kitabın jönü ve Silk'te otel sahibi olan Bay Cosey'in kendi karısı ile ilişkisi başlıyor önce, ve gelini May, torunu Christine, oteli çekip çeviren aşçı L. ve ikinci eşi Heed'in aileye dahil olması, Heed'in yaşlılığında ona hizmet eden genç ve güzel Junior'ın hayata karşı hırsı biraz yavan bir dille anlatılıyor. En çok sevdiğim yer bir dedenin torununa kadınlar hakkında yaptığı tavsiye, bu dede kadınları ve hayatı doğru gözlemlemiş kanaatimce. Kolay kolay karşılaşamayacağımız bir anlatım şekline sahip kitap. Bu nedenle okunabilir düşüncesindeyim ancak yine de beklentiyi yüksek tutmamak gerekiyor.
"......tabutunun sağında, öteki solunda, öylece dikilirken aslında balla kurum kadar farklı olan yüzleri tıpatıp aynı görünüyordu: nefret yüzünden. Nefret, kendinden başka her şeyi yakıp yıkar, böylece çektiğin acının nedeni ne olursa olsun, yüzün tıpkı düşmanının yüzüne benzer.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoşgeldiniz :) Yorumlarınız benim için bir kazançtır.