Atatürk Üniversitesi Yayınlarından basılan bu kitap hasbelkader elime geçmiş ama nereden temin ettim anımsamıyorum. Kitabı yeni kitap almamak için kütüphanemde okumadığım kitapları ayırırken buldum ve halk şiirlerini okumayı sevdiğim için okudum, zaten yetmiş sayfa olduğundan okuması da kolay oldu. Asıl adı Mustafa (Gedik) olan Aşık Nihani, Erzurum'un Bardız Beldesine bağlı Göreşken Köyünde doğmuş (1884) ve önceleri hafızlığa başlasa da, hafızlığa devam etmeyip badeli aşıklardan olmuştur (Badeli Aşık, düşünde bir pirin elinden aşk badesi içerek saz çalıp söyleyen halk şairine verilen isim). Söylenene göre Aşık Nihani bir şehit mezarı yakınlarında namaza durur ve namaz sırasında (yarı uyanık yarı uyur iken) üç derviş görür. Bu dervişler kendisine hem bade içirip hem de sonraları pek çok şiirinde aşkla söz edeceği kadını gösterirler. Kadının Afgan Emirinin kızı Mihriban Sultan olduğu kendisine malum olur ve dervişler bir anda ortadan kaybolurlar. İşte bu nedenle şair kaybolmak/gizli kalmak anlamına gelen "Nihani" kelimesini mahlas olarak kullanmaktadır. Aşık Sümmani ile aynı dönemde yaşayan Aşık Nihani kendisi ile görüşme şansı da elde ederek aşıklık geleneğini ve inceliklerini Aşık Sümmani ile Anadolu'yu gezerken öğrenir. Bu geziler sayesinde pek çok aşık ile tanışır ve adını Anadolu'da duyurmayı başarır. Aşık Sümmani'yi kendisine örnek aldığı için olsa gerek, şiirlerinde Sümmani etkisinin çokça görüldüğü da söylentiler arasındadır.
Bazı şiirlerinde eski dilden kelimeler kullansa da (yaşadığı dönem itibariyle normal sanırım) ben Aşık Nihani'nin şiirlerini beğendim. Eski dilden kelimeleri bolca kullanmasını kendi adıma eleştiriyorum zira halk şairlerinin en önemli ve sevilen özelliğinin "halk dili" olması gerektiğini düşünüyorum. Şiirlerinde hem ilahi aşk hem de beşeri aşkı anlatan Aşık Nihani'den bazı alıntılarımı da beğeninize sunuyorum:
***********
Bin üç yüz on sekiz tarih bu müddet
Hudam bana bir ihsanı gösterdi
Geldi selam verdi üçbeş dervişan
Bin derdime bir Lokmanı gösterdi
......
Seyredip cemalin gördüm cismini
Yeşil hat üstüne aldım resmini
Dedim bana söylen yarin ismini
Onlar bana Mehruban'ı gösterdi
.....
Sır taşıyan iki gençtir galiba
Üçler beşler kırklar dedi merhaba
Aceb kimdir buna ola müptela
Yara meftun kul Nihan'ı gösterdi
**************
Hatırıma düşüt canan illeri
Bu saat bu dakka orada olaydım
Bahçıvan bağında gonce gülleri
Derer iken ben o yanda olaydım
.....
Canan ben vuruldum veçhin nuruna
Kaldım bu illerde körü körüne
Evde validemin gelir zoruna
Her dedikçe ben Afgan'da olaydım
Nihani'ye kim söz diye kim haber
Sürür kenar durur rast gelir keder
Her daim yastadır bağlı sim kemer
Belen bağlı o gerdanda olaydım.
Bazı şiirlerinde eski dilden kelimeler kullansa da (yaşadığı dönem itibariyle normal sanırım) ben Aşık Nihani'nin şiirlerini beğendim. Eski dilden kelimeleri bolca kullanmasını kendi adıma eleştiriyorum zira halk şairlerinin en önemli ve sevilen özelliğinin "halk dili" olması gerektiğini düşünüyorum. Şiirlerinde hem ilahi aşk hem de beşeri aşkı anlatan Aşık Nihani'den bazı alıntılarımı da beğeninize sunuyorum:
***********
Bin üç yüz on sekiz tarih bu müddet
Hudam bana bir ihsanı gösterdi
Geldi selam verdi üçbeş dervişan
Bin derdime bir Lokmanı gösterdi
......
Seyredip cemalin gördüm cismini
Yeşil hat üstüne aldım resmini
Dedim bana söylen yarin ismini
Onlar bana Mehruban'ı gösterdi
.....
Sır taşıyan iki gençtir galiba
Üçler beşler kırklar dedi merhaba
Aceb kimdir buna ola müptela
Yara meftun kul Nihan'ı gösterdi
**************
Hatırıma düşüt canan illeri
Bu saat bu dakka orada olaydım
Bahçıvan bağında gonce gülleri
Derer iken ben o yanda olaydım
.....
Canan ben vuruldum veçhin nuruna
Kaldım bu illerde körü körüne
Evde validemin gelir zoruna
Her dedikçe ben Afgan'da olaydım
Nihani'ye kim söz diye kim haber
Sürür kenar durur rast gelir keder
Her daim yastadır bağlı sim kemer
Belen bağlı o gerdanda olaydım.