O dönemleri yaşamadığımız için 1950'li yılların dünyasını ve yüksek sosyetesinde rol almış, dünyanın takip ettiği kişileri bilmiyoruz (belki en son anımsadığımız Prenses Diana'dır). Bir açıdan bakarsak 20. yy aristokrasi ve yüksek sosyete alışkanlıklarının son demlerinin yaşandığı dönem olabilir. Konuşmaya ve anlatmaya değer pek çok kişi olsa da, bu sefer ölümünden on beş yıl sonra dahi dünya gündemini meşgul edebilen Prenses Süreyya'yı tercih ettim. Süreyya İsfendiyari (Soraya Asfandiyari-Bakhtiyari) son İran şahı (devrik şah) Muhammed Rıza Pehlevi'nin 1951 yılında evlendiği ikinci eşidir, ayrıca Sabık Prenses veya Sürgündeki Prenses olarak da tanınmaktadır. Batı Almanya'nın İran Büyükelçisi'nin kızı olan Süreyya, henüz on sekiz yaşındayken İran Şahı ile evlenmeyi kabul etmiş ve yedi yıl süren evliliğin ardından şaha bir çocuk veremediği çin saraydan uzaklaştırılmıştır. Şahtan boşandıktan sonra Avrupa sosyetesinde tekrar eski yerini alan Süreyya, tekrar evlilik yapmamasına rağmen adı çeşitli aşk dedikodularına karışmış ve sürekli paparazziler tarafından takip edilen birisi olmuştur. Bu kitapta Süreyyâ'nın geçmişine kısaca değinerek boşandıktan sonraki sürecine ve hayata tutunma çabalarına yer verilmiştir denilebilir. Süreyya'nın "Bir Kadının Üç Yüzü" filminin çekimlerinden önce ve çekimler sırasında yaşadıkları ve annesiyle beraberken nelerle meşgul olduğu anlatılmaktadır.
Kitap, Süreyya İsfendiyari'nin annesi Eva İsfendiyari tarafından kaleme alınmıştır ancak kitabın sonunda Hayat Mecmuasında yayınlanan ve İStanbul sosyetesinin on güzel kadını ile güzellik üzerine yapılan uzun bir röportaj yer almaktadır, ilginizi çeker diye düşünüyorum. Bu kitapta Prenses Süreyya ve hayatı ile ilgili detaylı bilgiler edinemiyoruz maalesef, özellikle İran'da geçirdiği yedi yıl hakkında (muhtemelen annesi yanında olmadığı için) neredeyse hiç bilgi yok. Bu nedenle yakın bir zamanda, Prenses Süreyya'nın hayatının bu dönemini öğrenmek için kendi anılarından yayına hazırlanan "Sürgündeki Prenses"i okumak istiyorum. İyi okumalar!
"Bazı anneler, hayallerinde oğullarının bir imparatoriçe, kızlarının bir kral veya prensle evlenişini canlandırır ve kızlarını halktan bir adama verseler bile hayatlarının sonuna kadar aynı hülyalar içinde yaşar. Ben hiçbir zaman böyle hafifliklere kendimi kaptırmadım. Üstelik bu imkansız bir şeydi. Fakat bir mucize oldu ve tarihte Leatitia Bonaparte'dan beri, Avrupa'da ilk defa halktan bir kadın, kızının imparatoriçelik tahtına çıktığını gördü."
Kitap, Süreyya İsfendiyari'nin annesi Eva İsfendiyari tarafından kaleme alınmıştır ancak kitabın sonunda Hayat Mecmuasında yayınlanan ve İStanbul sosyetesinin on güzel kadını ile güzellik üzerine yapılan uzun bir röportaj yer almaktadır, ilginizi çeker diye düşünüyorum. Bu kitapta Prenses Süreyya ve hayatı ile ilgili detaylı bilgiler edinemiyoruz maalesef, özellikle İran'da geçirdiği yedi yıl hakkında (muhtemelen annesi yanında olmadığı için) neredeyse hiç bilgi yok. Bu nedenle yakın bir zamanda, Prenses Süreyya'nın hayatının bu dönemini öğrenmek için kendi anılarından yayına hazırlanan "Sürgündeki Prenses"i okumak istiyorum. İyi okumalar!
"Bazı anneler, hayallerinde oğullarının bir imparatoriçe, kızlarının bir kral veya prensle evlenişini canlandırır ve kızlarını halktan bir adama verseler bile hayatlarının sonuna kadar aynı hülyalar içinde yaşar. Ben hiçbir zaman böyle hafifliklere kendimi kaptırmadım. Üstelik bu imkansız bir şeydi. Fakat bir mucize oldu ve tarihte Leatitia Bonaparte'dan beri, Avrupa'da ilk defa halktan bir kadın, kızının imparatoriçelik tahtına çıktığını gördü."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoşgeldiniz :) Yorumlarınız benim için bir kazançtır.