Şimdiye kadar Zülfü Livaneli'ye ait okuduğum kitaplar arasında en az bu kitabını sevdim. Ayrıca kitabın önsözünde yazdığı kadarıyla kitabın sürekli yamalanır gibi değiştirilmiş olması da beni rahatsız etti. Kitabın ilk taslağına otuz (belki de biraz daha uzun) yıl önce başlanmış olması sebebiyle, keşke ilk haliyle bırakılsaydı diye düşündüm. En azından ilk kitaplarından olması dolayısıyla okurları tarafından daha fazla tolerans gösterilebilirdi. Kitap 2001 yılında ilk olarak yayınlanmış ancak sonrasında dahi Zülfü Livaneli ara ara kitapta değişiklikler yapmış hatta başka dillere değiştirilmiş haliyle çevrilmiş. Ben de yeni baskılarından birini okuduğum için, muhtemelen son halini okumuşumdur. Kitapta da farklı bir teknik kullanılmış: Ana karakter Sami Baran'ın hikayesini yazan yazarın notları arasında Sami Baran'ın da eleştirileri ve eklemeleri iliştirilmek suretiyle, iki ayrı anlatıcıdan oluşan tek bir hayat hikayeleştirilmiş. Kitaba ısınmama sebeplerimden birisi de bu ikili anlatım tarzı oldu. Sami Baran adlı karakterin sürekli yazarın hikayesine "yok burası böyle değil, burayı abartmış, aslında şu yaşandı" şeklindeki yorumları ve bir noktadan sonra rol çalarak kendi kitabını yazıyor olması sebebiyle kitabın içine hiç giremedim. Kitap; 12 Mart döneminde Türkiye'de yaşadığı olumsuzluklar sonucu sığınmacı olarak İsveç'e giden Sami Baran'ın, tedavi gördüğü hastanede yaşadıklarının sorumlusu olarak gördüğü eski bakanın da olduğunu öğrenince yaşadığı ikilemi anlatıyor. İntikam alma arzusuyla mülteci diğer arkadaşlarıyla eski bakanı öldürme planları yapan Sami, bir süre sonra bu durumu sorgulamaya başlayacaktır. Psikolojik tedavi gören ve halüsinasyonlardan muzdarip olan Sami'nin anlattıklarının ne kadar doğru olduğu da ayrı bir tartışma konusu tabi.
Kitapta bazı eksik noktalar vardı, bu durumu kitabın çok kısa tutulmasına bağlıyorum (200 sayfa civarında). Sami Baran'ın geçmişi çok kısa anlatılmıştı ve aynı şekilde diğer mültecilerin (mesela Clara'nın) ne yaşadığının veya neden öfke nöbetleri geçirdiğinin de yeterli açıklaması yapılmamıştı. Zaten Livaneli'nin içine de sinmemiş olacak ki, sürekli üzerinde eklemeler/değişiklikler yapmış. Yine de şahsi kanaatim, okuyucuyu yeterince tatmin etmeyen bir eser olduğu yönünde. Merak ediyorsanız, okumanızı tavsiye ediyorum. Bu arada bence kitabın ana fikrini Sami Baran yapıyor:
"...Çünkü insanları konuşarak tanıyamazsınız. Konuşmak, canlı yaratıklar arasındaki en etkisiz iletişim aracı. Dil yalan söylüyor, olanları çarpıtıyor, insanlığın hiç bıkıp usanmadığı klişeleri tekrarlıyor. Bu yüzden insanları dinlemek onları anlamak için yeterli değil."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoşgeldiniz :) Yorumlarınız benim için bir kazançtır.