Powered By Blogger

28 Aralık 2014 Pazar

Yüzüncü Ad - Amin Maalouf

Kış Okuma Şenliği için hazırladığım okuma listemdeki ilk kitabı okudum. Aslında bu kitabı yıllar önce satın almıştım ve uzun süredir aklımdaydı. Bu vesileyle okuma fırsatı bulduğum için de mutluyum. Her ne kadar merakımı gidermiş olsam da, kitap beni biraz hayal kırıklığına uğrattı. Kitabın ihtişamı ve gizemine karşılık sonu biraz sönük kaldı kanaatimce (ayrıca merak ettiklerim de gölgede kaldı). Kitap Doğu'nun Lübnan'da antikacı dükkanı işleten son Cenevizlilerinden Baldassare Embriaco'nun kaybettiği bir kitabı bulmak için yollara düşmesiyle başlar (1665 yılı). Baldassare yıllar önce dükkanına gelerek antika bir kitabın peşide olan Moskovalı bir hacının aklına düşürdüğü "1666 - Canavarın Yılı" kehanetini aklından çıkaramaz - her ne kadar umursamaz görünse de. Kehanete göre 1666 yılında dünyada büyük değişiklikler olacak ve kıyamet kopacaktır. Tek kurtuluş ünlü yazar Ebu Mahir el-Mazandarani yazdığı ve gizli adın örtüsünü kaldırdığını iddia eden "Yüzüncü Ad" kitabıdır. Bu kitap Allah'ın Kuran'da sözü edilen 99 adının (sıfatlarının) tamamlayıcısı olan 100. adının açıklandığı kitaptır ve Allah'ın bu adı insalığı her türlü tehlikeden kurtarmak için gereklidir. Bu söyletinin ardına düşen pek çok insan "Yüzüncü Ad"ı Doğu'nun oryantalist şehirlerinde (Osmanlı toprakları) aramaktadır. İşte bu hazin hikaye Baldassare'nin yaşlı ve fakir bir Müslümandan bir şekilde Yüzüncü Ad'ı eline geçirip aynı gün kaybetmesiyle başlar. Kitabı tekrar bulmak için Cübeyl'den yola çıkan Baldassare bu yolculuk için İstanbul'dan İzmir'e, oradan Sakız'a, Ceneviz'e, Amsterdam'a ve Londra'ya kadar uzanan bir bilinmeze girer. Tarihle iç içe geçen bu romanda yolculuğun geçtiği topraklarda (1665-1666) yaşanan tarihi olaylardan da söz edilir: Konya veba salgını, İzmir'deki Sabetay Sevi Ayaklanması, Büyük Londra Yangını, İngiltere-Hollanda arasındaki savaş...

Maalouf'u belki de fazla eleştirmemek gerek. Bir yazar okuyucunun tüm marazi merakını tatmin etmek zorunda değil. Yüzüncü Ad kitabında neler yazdığı veya kitabın çeşitli yerlerinde Baldassare'nin yaşadığı bazı olayların nasıl sonuçlandığı değildir önemli olan. Baldassara'nin de fark ettiği gibi, Yüzüncü Ad yalnızca bir araçtır, kendimizi bulmak için kulanacağımız bir araç. Belki de bu yüzden Maalouf ünlü tasavvufi şairlerdan alıntı yapmak istemiş (Yunus Emre ve Maaralı kör ozan Ebulala). Yunus Emre bu topraklarda daha çok tanındığı için Ebulala'nın şiirini paylaşmak isterim: "Bir imam kalksın istiyor kimileri / Ve söz alsın suskun kalabalığın önünde / Boş hayal, imam yoktur akıldan başka / Yalnız o gece gündür yol gösterir bize."

Dört ayrı anı defterinden oluşan bu kitabın çizgi roman şeklinde kitaplarının da basıldığını öğrendim. Uzun kitaplar okumaktan sıkılan veya çizgi roman okumayı seven biriyseniz bu şekilde de fikir sahibi olabilirsiniz. Yeni ve ilginç bilgiler öğrenmek için okunulması gereken bir kitaptır, vaktiniz olursa tavsiye ederim!

Gözleri olanlara dünyada görülecek hiç bir şey olmadığını söylemek zordur. Ne var ki gerçek bu inanın bana. Dünyayı tanımak için dinlemek yeter, yolculuklarda görünenler bir aldatmacadır yalnızca. Gölgelerin peşinde başka gölgeler. Yollar ve ülkeler, önceden bilmediğimiz hiçbir şey öğretemez bize; gecenin dinginliğinde kendi içimizde dinleyebileceklerimizden başka hiçbir şey?”

23 Aralık 2014 Salı

Kış Okuma Şenliği Okuma Listesi

Geçtiğimiz yine yıl kış okuma şenliğine katılmıştım. İş yoğunluğum nedeniyle haftada bir kitap bitirebildiğim için (çok vakit bulabilenler var ve kendilerine çok özeniyorum) çok iyi bir sonuç elde edemesem de, süreç oldukça eğlenceli geçti. O nedenle bu yıl yeniden katılmaya karar verdim ve okuma listemi aşağıdaki gibi hazırladım. Pinuccia'nın da dediği gibi, bu sürecin en eğlenceli parçası kitap listesi hazırlamak. Araştırıyorsunuz, görüş alıyorsunuz veya kütüphanenize baştan sona  bir göz atıyorsunuz ve hem yeni yazarlar&kitaplar tanıyorsunu hem de kitaplığınızda yıllarca beklettiğiniz kitaplara bu vesileyle sıra geliyor :). Okuma listesini oluştururken geçen yıla ait listede okuma fırsatım olmayan kitapları da ekledim, umarım bu kez hepsini okuyabilirim. Ancak bir eleştirim olacak, geçtiğimiz yıl 12 kategori vardı (Kasım-Mart ayı) bu kez 22 kategori var ve süre daha kısa (Aralık-Mart). Nasıl halledeceğiz bilmem :). 

OKUMA LİSTEM:
 
1. Kategori (10 puan): Altın Kitaplar Yayınevi'nden bir kitap. Mezopotamya'da Cinayet / Agatha Christie (285 sayfa)

2. Kategori (10 puan): Bir çizgi roman veya foto roman. Merhametliler - Sandman Serisi / Neil Gaiman (352 sayfa)

3. Kategori (10 puan): Fantastik kurgu/bilim kurgu/distopya/steampunk vb. türde bir kitap. Solomon Kane / Robert E. Howard (432 sayfa)

4. Kategori (10 puan): Adında bir akrabalık ilişkisi geçen bir kitap. Boysan Ailesinin Yaşam Öyküsü / İsmet Çepel

5. Kategori (10 puan): Bir şiir kitabı.  Deli Kızın Türküsü / Gülten Akın (112 sayfa)

6. Kategori (10 puan): Yasaklanmış bir kitap. Cesur Yeni Dünya / Aldous Huxley (348 sayfa)

7. Kategori (10 puan): Tarihi kurgu türünde bir roman. Taif'te Ölüm / Hıfzı Topuz (271 sayfa)

8. Kategori (10 puan): İsminde kış mevsimini çağrıştıran bir kelime geçen veya olayların karda kışta geçtiği bir kitap. Kış Bahçesi / Khristin Hannah (sayfa 512)

9. Kategori (10 puan): Bir yazarın tavsiye ettiği bir kitap. İçimizdeki Şeytan / Sabahattin Ali (268 sayfa) Sabit Fikir'in online bir köşesinde yer alan "Sizin İçin Seçtiler" başlığı altında Hakan Günday'ın tavsiyesi.

10. Kategori (10 puan): Yayınlanmış tek bir romanı olan bir yazarın "o" romanı. Doğu'nun Kızı / Benazir Bhutto (540 sayfa)

11. Kategori (10 puan): Mektuplardan veya anılardan oluşan bir kitap.  Daha Çok Ateş Daha Çok Rüzgar / Susanna Tamaro (232 sayfa)

12. Kategori (10 puan): İlkokulu bitirdiğiniz yıl ilk baskısını yapmış bir kitap. Yüzüncü Ad / Amin Maalouf (412 sayfa) (2000 yılında ilk baskısını yapmış)

13. Kategori (10 puan): Beyaz perdeye aktarılmış bir kitap. İnci Küpeli Kız / Tracy Chevalier (248 sayfa)

14. Kategori (10 puan): 20. yüzyılda Nobel Edebiyat Ödülü kazanmış bir yazardan bir kitap. Boncuk Oyunu / Hermann Hesse (560 sayfa)

15. Kategori (10 puan):Goodreads'in "Ölmeden Önce Okunması Gerekn 1001 Kitap" listesinden bir kitap. Lolita / Vladimir Nabokov (364 sayfa)

16. Kategori (10 puan): Bir aşk romanı. A.Ş.K. Neyin Kısaltması? / Tuna Kiremitçi (196 sayfa)

17. Kategori (10 puan): Size veya aynı evde yaşadığınız kişilere ait olmayan bir kitap. Senden Önce Ben / Jojo Moyes (480 sayfa) İş arkadaşım Sedoş getirecek :)

18. Kategori (Her kitap 10 x 2 + 20): Bir Türk, bir yabancı yazardan birer öykü kitabı. Hayat Bu İşte / Suzan Mumcu (200 sayfa)
Hikayeler / Anton Çehov (216 sayfa)

19. Kategori (Her bir kitap 10 x 4 + 30): Şimdiye kadar hiç kitabını okumadığınız dört yazardan birer kitap. Bir Bilim Adamının Romanı / Oğuz Atay (280 sayfa)
Kaçıklık Diploması / Ayşe Nil (160 sayfa)
Deniz Feneri / Virginia Woolf (228 sayfa)
Kör Baykuş / Sadık Hidayet (100 sayfa)

20. Kategori (Her bir kitap 10 x 3 + 40): Pulitzer veya Man Booker veya Goncourt veya Nebula veya Hugo ödülü kazanmış veya bu ödüller için finalist olmuş üç kitap.  Deniz / John Banville (176 sayfa) (2005 Man Booker Ödülü)
Angela'nın Külleri / Frank McCourt (463 sayfa) (1996 Pulitzer Ödülü)
Tanios Kayası / Amin Maalouf (260 sayfa) (1993 Goncourt Ödülü) 

21. Kategori (Her bir kitap 10 x 4 + 30): Dünya edebiyatından dört kitap. Kitapların biri Latin Amerika, biri Afrika, biri Asya ve biri Avrupa edebiyatından olmalı. Brida / Paulo Coelho (224 sayfa) (Latin Amerika Edebiyatı)
Dişi Kurdun Rüyaları / Cengiz Aytmatov (400 sayfa) (Sovyet - Asya Edebiyatı)
Aşk Zamanı / Necib Mahfuz (136 sayfa) (Afrika Edebiyatı)
Kimlik / Milan Kundera (136 sayfa) (Doğu Avrupa Edebiyatı)

22. Kategori (Her bir kitap 10 x 3 + 40): Türk bir yazardan bir üçleme veya aynı seriye ait üç kitap. Yeni Yalan Zamanlar Üçlemesi
Mor / İnci Aral (416 sayfa)
Yeşil / İnci Aral (472 sayfa)
Safran Sarı / İnci Aral (400 sayfa)

Pinuccia Kış Okuma Şenliği Linki:
http://pinucciasbooks.blogspot.com.tr/2014/12/ks-okuma-senligi-2014.html

Geçen sene oluşturduğum okuma listesini aşağıdaki bulabilirsiniz:

18 Aralık 2014 Perşembe

Gün Olur Asra Bedel - Cengiz Aytmatov

Sevgili Kırgız yazar Aytmatov'un bu kitabı, en sevdiğim kitaplar arasına girdi. Kitap bittikten sonra (biraz çabuk bitti ama olsun) bir süre kalakaldım ve anladım ki hikaye beni içine almayı başarmış. Kitapta her şey bozkırın ortasındaki sekiz-on haneli (tabir-i caizse Allah'ın bile unuttuğu bir yerde) Boranlı'da yaşlı bir tren istasyonu işçisi Kazangap'ın ölümüyle başlıyor. Baş kahramanımız, aynı istasyonda çalışan diğer bir emektar işçi Yedigey, yıllardır yarenlik ettiği Kazangap'ın ölümünden sonra cenaze için gerekli hazırlıkları yapıyor ve kitabın tümü bu cenaze günü Yedigey'in anımsadığı anılarından (flashbacks) oluşuyor. Aslında kitap bozkırların özeği Sarı-Özek'te yaşayan kendi halinde birkaç insanın öyküsü olacak kadar basit değil: Halk efsaneleri, halk türküleri, "mankurt"laştırmanın tarihsel izdüşümü, bilimkurgu ve ütopyanın da harmanlandığı bir öykü.    Aytmatov'un alışılagelmiş tarzından oldukça farklı olarak kitap bilim-kurgu unsurlar içeriyor -ki bu beni çok şaşırttı. Milletinin tarih boyunca kazandığı sosyal, kültürel ve manevi zenginliğini eserlerine yansıtan Aytmatov, bu farklı denemenin altında hikayesini ustaca Sovyetler Birliği döneminde yaşanan sosyal ve kültürel sorunların özeleştirisi şeklinde aktarıyor. Geçmişin efsanalerinin ve geleceğin teknolojisinin iç içe geçtiği kitap; farklı karakterler üzerinden gelenekleri yaşatmayı, insanların zamanla dinlerine ve kültürlerine nasıl uzaklaştığını (tıpkı bir mankurt gibi), hırslarımıza nasıl yenik düştüğümüzü ve yaradılışımızda bulunan duygularımızla aslında -temelde- insan olduğumuzu oldukça yalın bir dille anlatıyor.

Mutlaka okunulması gereken bir kitap olduğunu düşüyorum, özellikle bakış açınızı değiştirmek ve ufkunuzu biraz daha genişletmek istiyorsanız! Eminim siz de kuş uçmaz kervan geçmez Boranlı'daki insanların hayatı ile uzaya mekik gönderecek kadar bilimde ilerleyen ancak tarihini unutmaya yüz tutmuş bir toplumun bir yerinde kendinizi bulacaksınız.

Benim bu kitabı okumaya başlamamın en önemli sebeplerinden birisi adı oldu: "Gün Olur Asra Bedel" Neydi acaba bu sehl-i mümteni gibi söylenen bir asra değecek gün? Yeri gelmişken de belirteyim, kitabın başka bir çevirisinin adı da "Gün Uzar Yüzyıl Olur". Hangisinin daha çok kitabı yansıttığına okuyunca karar vermek istersiniz belki. Bu arada kitabın 1980 yılında yazıldığını anımsatmak isterim. Sebebine gelince, Kırgız yazar Aytmatov kitabı yayınlamak istediğinde dönemi itibariyle Sovyet sansürüne takılmış ve kitaptan bazı bölümler (tutuklama ve tutuklunun KGB elinde öldüğü bölüm) çıkarılmış. Ayrıca kitaptaki karakterlerden birinin (öğretmen Kuttubayev) öğrencileri ile ilgili anıları ve bu KGB engeline takılan bölüm "Cengizhan'a Küsen Bulut" adında başka bir kitapta devam ediyormuş (en kısa zamanda okuyacağım).

"Bu yerlerde trenler doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir, gider gelirdi...
Bu yerlerde demiryolunun her iki yanında ıssız, engin, sarı kumlu bozkırların özeği Sarı Özek uzar giderdi.
Coğrafyada uzaklıklar nasıl Greenwich meridyeninden başlıyorsa, bu yerlerde de mesafeler demiryoluna göre hesaplanırdı.
Trenler ise doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir, gider, gelirdi..."

15 Aralık 2014 Pazartesi

Sandman / Dünyaların Sonu - Neil Gaiman

Bir gerçeklik fırtınasının girdabına kapılmış, zaman, söylenceler ve hayallerin yolcuları, Dünyaların Sonu'ndaki bir hana sığınırlar. Chaucer'in Canterbury Öyküleri'nin geleneğine uygun olarak fırtınanın dinmesini beklerken gittikleri yerlerin, gördükleri şeylerin ve düşlerinin öykülerini anlatırlar. Tabi Sandman'ın sekizinci kitabında yer alan bu kurgunun Canterbury Öykülerinden farkı tümünün fantastik hikayelerden oluşması. Aslında konu temel itibariyle biraz basit: Hepsi kötü hava koşullarına veya yolculuğa engel bir duruma takılan bir grup yolcu, bir şekilde kendilerini "Dünyaların Sonu" hanında bulurlar (Worlds' End). Burada her türlü (zaman ve mekandan bağımsız) karakter bulunmaktadır: Perilerin elçisi Cluracan, 1994 yılından iki yolcu (kitabın yazıldığı yıl), 1914 yılından bir miço, Litharge mezar şehrinden bir grup definci vb. tuhaf tipler. Anlattıkları hikayeler ilginçti, bu anlamda kitabı sevdim ancak üzülerek belirtmeliyim ki şimdiye kadar okuduğum Sandman serisinde en az sevdiğim kitap buydu. Nedenini henüz bilmiyorum, belki de Düş Lordu ve diğer Ebedilerden çok az bahsettiği içindir. Yine de, son kısım ben de merak uyandırdı. Tüm han yolcularının pencereden bakarak gökyüzünde gördüğü ve Ebedilerle beraber diğer görnünmekeyn dünya halklarından temsilcilerin katıldığı cenaze töreni. Kim içindi, ne amaçlanıyordu? Umarım bu soruya devam eden kitapta cevap bulabilirim. Ayırca en son sahnede Lady Death'ın yüzünü görmek, beni hüzünlendirdi. Death'in neden bu kadar hüzünlü olduğunu öğrenmek istiyorum.

Gaiman ilgilnç hikayeler kurgulamış (en sevdiğim hikaye mezar şehrinde geçen "Kefenler" idi), ancak belirttiğim gibi, Sandman'ın hikayesini merak ediyorum ben, ve onu tamamlayana kadar seriyi okumaya devam edeceğim. Zaten buraya kadar geldiyseniz, Sandman sizi çoktan avucuna almış demektir :).

"Böyle yerlerin olması önemlidir. Ruhu uçup da yaşamın kıvılcımı söndüğünde veda ayinleri gereklidir. Yaptığımız bütün ayinler veda etmemize yardım eder. Veda edilmelidir. Bu ayinlerin başka işlevleri de var tabi. Bizi bir zamanlar sevmiş olanların ölümden sonra peşimizden ayrılmaması korkunç bir şeydir. Sevdiklerimizin peşinden ayrılmama korkunç bir şeydir." (Kefenler).

Sandman 7: Kısa Yaşamlar
http://mahrem-i-esrar.blogspot.com.tr/2014/12/sandman-ksa-yasamlar-neil-gaiman.html

10 Aralık 2014 Çarşamba

Sinemam ve Ben - Türkan Şoray

"Fatih’te iki yanında cumbalı ahşap evlerin dizili olduğu eski bir Osmanlı sokağında orta halli bir ailenin kızı, tesadüfler sonucu adım attığı sinema dünyasında yıllar boyunca hep zirvede kalmayı başarır." Bir masal cümlesi gibi görünen bu sözler aslında bir gerçektir; Türkan Şoray’ın gerçek hayatı...Zaten hem sinema oyuncusu olarak hem de zarif ve naif bir kadın olması dolayısıyla Türkan Şoray'ı severdim. Ancak kitabını okuyunca kendisine kelimenin tam anlamıyla "hayran" oldum. Türkan Hanım tam bir sultan... Hem de alıştığımız Doğu masallarında yer alan şefkatli ve güzeller güzeli sultanlardan. Sonuçta bir gerçeği kabullenmek gerekmektedir: Türkan Şoray Türk sinemasında bir olgudur! Hakkında pek çok yazı, inceleme, kitap, tez yazıldı, ünlü bir isim olması dolayısıyla özel hayatı hep takip altına alındı. Ancak kanaatimce Türkan Şoray'ı gerçekten tanımak bu kitabı okumakla mümkündür. Bununla beraber, Ruhat Mengi'nin de dediği gibi, bu kitap sadece biyografi değil aynı zamanda bir sinema ansiklopedisi arşividir. Sultanın on yedi yaşında sinemaya nasıl başladığı, bizzat yaşayarak gözlemlediği 60'lar, 70'ler, 80'ler, 90'lar ve günümüzde sinemaya ilişkin görüşleri, filmlerinin arka planda kalan hikayesi, sinema seyircisiyle nasıl bütünleşip kucaklaştığı, yönetmenlerle olan arkadaşlık ilişkisi hepsi kronolojik bir sırayla "Sinemam ve Ben"de anlatılmış. Daha önce de belirttiğim gibi, genelde birinci ağızdan anlatılan kitaplardan çok sıkılırım, ancak bu kitaptan hiç sıkılmadım, ayrıca büyük bir merakla ve zevkel son sayfasına kadar okudum. Zaman zaman Türkan Sultan'ın hissettiklerini hissettim, itiraf etmek gerekirse, gözümün dolduğu yerler bile oldu. İnanılmaz içtenlikle anlatılmış bir okunulası bir hayat hikayesi var karşınızda!

Okuduğum kitaplarda beğendiğim yerlerin altını çizmeyi ve kitabı tanıtırken bu ifadeleri paylaşmayı seviyorum. Doğrusunu söylemek gerekirse, ilk defa bu kadar ikilemde kaldım çünkü, sanırım bin cümlenin altını çizdim. Hangisini paylaşacağımı henüz bilmiyorum, ki burada mesajı almanız gerekmektedir: Demek ki kitabı okumalısınız :). Yine de, kitap için iki eleştirm olacak: Birincisi hayatının ilk dönemlerini ve ilk filmlerini anlattığı yıllarda bir tarih karmaşasına düştüm -tahminimce burada birtakım hatalar yapıldı. İkincisi, Türkan Sultan'ın yine gizemli kadını oynaması. Özel hayatı hakkında o kadar az bilgi veriyor ki, ne yirmi yıllık sevgilisi Rüçhan Adlı ne de eski kocası Cihan Ünal hakkında tam anlamıyla ne düşündüğünüm öğrenebildim (buna saygı duyuyorum ama o ayrı).

Bir kez daha emin oldum ki, Türkan Sultan bu kadar sevilmesinin nedeni, hayatını sinemaya adaması ve özveriyle çalışarak çok güzel işler yapmasından ziyade, mütevaziliği ve samimiyeti. Bu samimiyet, fotoğraflarından, yazdıklarından size geçiyor ve sizi de sarıyor. Ben kendisini görmek şansına da sahip oldum (imza gününde); konuşmasında, size bakışında bile anlamlandıramadığınız bir şefkat var. Aynen kitapta kendisi hakkında söylendiği gibi "bir bakışıyla beş duygu birden veriyor." Daha önce de söylediğim gibi, Türk sinema tarihinde bir olgu haline gelmiş, pek çok "ilk"in sahibi (200'den fazla film çevirmiş olması, yönetmenliği vb.), sinemaya kendi kanunlarını kabul ettirmiş, gözleri şarkılara & şiirlere konu olmuş, kadınların gıptayla baktığı, bir dönemin erkeklerinin ilk aşkı Türkan Şoray'ın hikayesini kendisinden mutlaka dinleyin. İyi okumalar!

"'Kamera' ile 'stop' sözcüğü arasında ne hayatlar yaşadım kamera karşısında... Deli gibi aşık oldum, sevgilim terk etti, intihar ettim, çocuğuma bakmak için pavyonlarda şarkıcılık yaptım, sırtımda çocuğum tarlalarda çalıştım, kör oldum, sakat kaldım, öldüm, ayrıldım, kavuştum. O kadınlarla hayatım iç içe geçti."

"Özbek oğlu yurdunda misafir / Türk güzeli o Türkan Şoray / .... / Ayıramadım senden gözümü / Kalbe bağladım yüreğimin ateşini / .... / Alem gezerek gördüm ben dünya / Senin gibi güzel görmedim / ..../ Günah etsem affetsin tanrı / Sevip kaldım Türk meleğini / ..../" (Özbek şair Narmurad Narzullayev'in şiiri, 1980).

1 Aralık 2014 Pazartesi

Sandman / Kısa Yaşamlar - Neil Gaiman

"Neil Gaiman sadece kendine ait bir düzlemde. Alanındaki hiç kimse bundan daha iyi değil. Kimse böyle  bir hikaye derinliğine, yetkinliğe ve yelpazesine sahip değildir Gaiman bir usta ve onun geniş öyküleri diğer herkesin öykülerine aksine duyguların her tonuyla doludur." Gaiman'ı hakkında daha iyi fikir edinebilmek adına bu alıntıyı paylaşmak ihtiyacı hissettim. Fark ettim ki, her bir ilerleyişte bu seriye olan ilgim daha da artıyor ve bir sonraki kitabı okumak için daha fazla heyecan duyuyorum. Sandman 7 : Kısa Yaşamlar'da çok farklı bir şey denemiş Gaiman. Farklı farklı karakterlerin hikayelerinin Düş Lordu üzerinden birleştirilmesindense, Düş Lordu'nun başrolü oynadığı bir yolculuk anlatılır: Hezeyan (Delirium) ile beraber yıllar önce kendilerini terk eden kardeşleri Yıkım'ın (Destruction) peşine düşerler. Sevgili duygusal Düş Lordu'm Morpheus önceleri büyük kısmı gerçek dünyada geçecek olan bu yolculuğu (Yıkım izinin sürülmesinin zor olacağını düşünerek gerçek dünyaya kaçmıştır) kendisini terk eden genç bir kadını unutmak için kabul etmiştir ( ya da belki de gerçek dünyaya giden bu kadını bir kez daha görmek istemiştir kimbilir). Ancak zamanla bu yolculuğu bir "mücadele" (Challenge) olarak düşünmüş ve başarıya ulaşabilmek için iletişim kurabileceği mitolojik karakterlerle ve diğer Ebedilerle konuşarak denenmesi gereken her yolu denemiştir. Toplamda 9 bölümden oluşan kitap, temel hikayeye Düş Lordu ile Hezeyan'ın yolculuğunu alarak bize yan karakterleri de tanıtmıştır: İshtar (aşk, bereket ve seks Tanrıçası), Leydi Bast (Kedi Başlı Tanrıça), Alderman (Mitolojik Ayı-adam), Etain (Kelt Mitolojisinden bir isim) ve diğerleri. - Spoiler - olacak ama, sonunca Yıkım'ı bulmayı başaran Düş'ün dünyada ilk canlı var olduğundan beri mevcut olan varlığına Yıkım'ın bilgece sözleri sonucunda büyük bir değişim aşılanıyor.

Morpheus ve diğer Ebediler (İhtiras, Umutsuzluk, Hezeyan, Ölüm, Kader ve Yıkım), biri hariç, hiç birinin fark etmediği ve arzulamadığı, onları kaçınılmaz yok oluşlarına doğru götüren bin yıllık kargaşa dolu değişime doğru yol alıyorlar: Görünüşe göre sonsuzluk bile kısa.

Kitapta Leydi Hezeyan'ı daha yakından tanıma fırsatı buluyoruz (Gaiman'ın bu karakteri yaratırken ABD'li şarkıcı Tori Amos'dan esinlendiği söylenmektedir). Yüz yıllar önce sarı saçlı aklı başında bir Ebedi iken -henüz sebebini bilmediğim bir şekilde- değişim geçiren Haz'dan (Delight) Hezeyan'a (Delirium) dönen bu genç bayanın alemini tanımak bile ilginç: rengarenk, tuhaf böcekler veya ilgi uyandıran küçük sevimli şeyler, spiraller, yıldızlar.. vb. (hezeyanın ele geçirdiği fanilerin iç dünyaları gibi). Dolayısıyla kendisinin de iki karakteri var: Birisi çok zeki ve her şeyi bir anda anlayan diğeri tamamen aklını kaybetmiş birisi gibi. Kitapta en çarpıcı bulduğum nokta, Hezeyan'ın sorularıydı:

"- Gerçekten hoşlandığın biriyle sevişmenin aslında nasıl bir his olduğunu uzun süre önce unutmuş olduğunu tam fark ettiğin an için kullanılan kelime neydi?"
- ...
- Biriyle tanıştırmak istediğin birinin ismiyle aynı anda o tanıştıracağın kişinin de ismini unutmanı anlatan bir kelime var mı?
- ...
- Şeylerin her zaman aynı olmamasını ifade eden kelime nedir? Yani böyle bir kelime olduğuna eminim, var değil mi?
- Değişim.
- Oh. Ben de bundan korkuyordum."

Sandman 6: Fabllar ve Yansımalar:
http://mahrem-i-esrar.blogspot.com.tr/2014/07/sandman-fabllar-ve-yansmalar-neil-gaiman.html