Kış okuma şenliği kapsamındaki ilk kitabım Pinhan oldu. 12. Kategori olan "Yayınlanmış en az beş kitabı olan bir yazarın ilk kitabı" kategorisine Elif Şafak'ın Pinhan'ını seçmiştim (Aşağıdaki listeden görebileceğiniz üzere). Çok uzun bir eser olmadığı için (230 sayfa) kısa sürede bitti. Ancak biraz tuhaf bir kitap olduğunu itiraf etmeliyim. Elif Şafak'ın diğer okuduğum kitaplarına kıyasla (Aşk, Baba ve Piç, Bitpalas, Araf, Mahrem ve İskender) daha anlaşılması zor ve farklı bir konusu vardı. Anladığım kadarıyla Osmanlı döneminde geçiyor ve kendini bulmak için yollara düşen çift cinsiyetli derviş Pinhan'ın (bu isim kendisine sonradan verilir ve Farsçada 'gizli, saklı' anlamına gelmektedir) hikayesi dört ana bölümde anlatılıyor: toprak, hava, ateş ve su (bu bölümlerde başka hikayeler de anlatılıyor). Bu parça parça hikayelerin sonunda güzel bir sonla bağlanmasını bekliyordum ancak sanırım bu kitabın sonu yok (yarım kalmışlık hissi). Kitap bittiğinde kendini aramak için İstanbul'a gelen Pinhan'ın kendini bulup bulamadığından emin olamadım ben. Beyaz karınca felaketi nasıl sonuçlandı? Bir şu cin gibi doğaüstü ve kötü bir varlık ile iletişim halinde olan topal kız çocuğu Nevres'e ne oldu acaba? En çok onu merak etmekteyim.
Elif Şafak bu eserinde bol bol eski klasik eserlerden (Özellikle Osmanlı döneminde yazılmış aruz ölçülü şiirlerden) ve Osmanlıca kelimelerden faydalanmış. Romanın dili biraz ağır, zira anlamadığım çok fazla kelime vardı. Bu ağdalı anlatım bana biraz sıkıcı geldi, çünkü tüm kitap böyleydi. Kendim için şaşırtıcı zira Osmanlıcaya ve divan edebiyatına ait eserlere ilgim vardır. Belki de sıkılmamın sebebi, Elif Şafak'ın "müthiş bir eser" yaratmak kaygısıyla biraz fazla abartmış olmasıdır.
"İsimler ki büyülüdür / sade büyülü mü? / isimler hem de büyücüdür / sanmam ki çıkmış olsun hatırından / ismini fasl-ı hazan koyalım / söndüğü yerde aradığını bulasın / lakin fasl-ı hazan demek/ fasl-ı hüzün demek / söndüğü yerde / sana kavuşmam gerek/ onun söndüğü yerde / benim tutuşmam gerek..."
Elif Şafak bu eserinde bol bol eski klasik eserlerden (Özellikle Osmanlı döneminde yazılmış aruz ölçülü şiirlerden) ve Osmanlıca kelimelerden faydalanmış. Romanın dili biraz ağır, zira anlamadığım çok fazla kelime vardı. Bu ağdalı anlatım bana biraz sıkıcı geldi, çünkü tüm kitap böyleydi. Kendim için şaşırtıcı zira Osmanlıcaya ve divan edebiyatına ait eserlere ilgim vardır. Belki de sıkılmamın sebebi, Elif Şafak'ın "müthiş bir eser" yaratmak kaygısıyla biraz fazla abartmış olmasıdır.
"İsimler ki büyülüdür / sade büyülü mü? / isimler hem de büyücüdür / sanmam ki çıkmış olsun hatırından / ismini fasl-ı hazan koyalım / söndüğü yerde aradığını bulasın / lakin fasl-ı hazan demek/ fasl-ı hüzün demek / söndüğü yerde / sana kavuşmam gerek/ onun söndüğü yerde / benim tutuşmam gerek..."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoşgeldiniz :) Yorumlarınız benim için bir kazançtır.